Şualar | Sekizinci Şuâ | 668
(666-692)

İşte bu fıkralarda Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesini hayrette bırakan ve üstünde göz ile görünen bir kerâmetiyle ve kıyamet ve haşri isbat eden hârika hüccetleriyle iştihar eden “Yirmi Dokuzuncu Söz”e Hazret-i İmâm-ı Ali Radıyallahu Anh, zikr ve tâdad ettiği surelerin yirmi dokuzuncu mertebesinde


ile ona işâret eder. Çünkü, kıyamet kopmasından gâyet dehşetli haber veren



sûresine tam mutâbık bir sûrette o Yirmi Dokuzuncu Söz, kıyametin ve harab-ı âlemin ve mevt-i dünyanın ve hayât-ı âhiretin ve ihya-yı emvâtın kat’i hüccetlerini beyân ederken, bu surenin dehşetli tasvirini zikretmesi; hem ma’nada, hem yirmi dokuzuncu mertebede tetabukları o işâreti isbat eder.

Hem tahavvülât-ı zerratta boğulan maddiyyunları susturan ve zerratın tahavvülâtı ve harekâtını, vazife ve intizamlarını emsalsiz bir tarzda isbat eden “Otuzuncu Söz” nâmındaki “Zerrat Risâlesi”ne Hazret-i İmâm-ı Ali Radıyallahu Anh, otuzuncu mertebede


kasemiyle ona işâret eder. Evet bu işârette lafzan ve sûreten Sûre-i



ve Risâle-i Zerrat, birbirine müşabehet ile beraber ma’na cihetiyle dahi münâsebet var. Çünkü, Sûre-i ’ın başında tesadüfî ve intizamsız zannedilen temevvücat-ı havaiye, gâyet hikmetli ve vazifedâr olarak rububiyetin tekvinî emirlerini etrafa yetiştirir diye ifâde ettiği gibi, Risâle-i Zerrat dahi maddiyyunlar tarafından tesadüfî ve intizamsız telâkki edilen harekât-ı zerrat dahi, gâyet hikmetli ve o zerreler muntazam vazifelerle vazifedar olduklarını gâyet kuvvetli ve kat’i bürhanlar ile isbat ediyor.

Səs yoxdur