Şualar | Sekizinci Şuâ | 679
(666-692)

Sonra yirmi altı ve yedide



der. Sonra otuz ve otuzbirincide



deyip yine ibareyi değiştirip kelimesini zikreder. Gâyet zâhir ve kuvvetli bir karine ile içtihada dâir Yirmi Yedinci Söz’ün sahabeler hakkındaki çok mühim ve kıymetdar zeylini ve Mi’raca dâir Otuz Birinci Söz’ün Şakk-ı Kamer’e dâir ve ona çok ihtiyaç bulunan ehemmiyetli zeylini kelimesiyle gösterir gibi, kuvvetli işâret eder. Ben itiraf ediyorum ki; ben bu zeyilleri unutmuştum. İmâm-ı Ali’nin (R.A.) bu ihtarı ile tahattur ettim. Şakk-ı Kamer’i sâbıkan yazdım. Şimdi bu anda sahabeler hakkındaki zeyli hatırladım. İşte mâdem ilm-i belâgat ve fenn-i beyânda birtek karine ile mecazî bir ma’na murad olunabilir ve birtek münâsebetle, bir mefhuma işâret bulunsa, o mefhum bir ma’na-yı işarî olarak kabul edilir. Elbette zâhir ve çok karinelerden ve emârelerden kat’-ı nazar, yalnız bu iki yerde tam zeyillerin bulunduğu aynı makamda ve zeyl ma’nasında olan kelimesini tekrar sûretinde ifadeyi değiştirerek söylemesi, tam bir karinedir ki; Hazret-i İmâm-ı Ali (R.A.) ma’na-yı hakîkisinden başka bir ma’na-yı mecazî ve işarîyi dahi ifade etmek istiyor.

Sonra yirmi dokuzuncu mertebede, heybetli bir tarzda


der. Yirmi beşte geçen ve sırları bilmek ma’nasında olan



kelimesini tekrar ile sâbıkan beyân ettiğimiz hârikalı Yirmi Dokuzuncu Söz’e kuvvetli bir karine ile işâret eder. Sonra otuz ikinci mertebede surelerin tâdadında ehemmiyetle işâret ettiği risâle-i câmia olan Otuz İkinci Söz’e yine nazar-ı dikkati kuvvetli celbetmek için



ve bir nüshada

Səs yoxdur