Tarihçe-i Hayat | Üçüncü Kısım - Eskişehir Hayatı | 276
(215-280)

Onların en büyük dinsiz feylesoflarını, hayvandan aşağı düşürmüşüm. Dinsizleriniz dahi içinde bulunan bütün Avrupa toplansa, Allahın tevfikiyle beni o mesleğimin bir mes’elesinden geri çeviremezler; İnşâallah mağlûb edemezler!..

Mâdem böyledir, ben sizin dünyanıza karışmıyorum, siz de benim âhiretime karışmayınız! Karışsanız da beyhûdedir.

Takdîr-i Hudâ, kuvvet-i bâzû ile dönmez,

Bir şem’a ki, Mevlâ yaka, üflemekle sönmez.

Benim hakkımda -müstesna bir sûrette- ehl-i dünya pek ziyâde tevehhüm edip, âdeta korkuyorlar. Bende bulunmayan ve bulunsa dahi siyasî bir kusur teşkil etmiyen ve ittihama medâr olmayan şeyhlik, büyüklük, hânedan, aşîret sahibi, nüfuzlu, etbâı çok, hemşehrileriyle görüşmek, dünya ahvaliyle alâkadar olmak, hatta siyasete girmek, hatta muhalif olmak gibi bende bulunmayan emirleri tahayyül ederek evhâma düşmüşler. Hatta hapiste ve hariçteki, yâni kendilerince kabil-i afv olmıyanların dahi aflarını müzakere ettikleri sırada, beni âdeta herşeyden men’ettiler. Fenâ ve fâni bir adamın, güzel ve bâki şöyle bir sözü var :

Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa;

Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.

Ben de derim:

Ehl-i dünyanın hükmü var, şevketi var, kuvveti varsa;

Kur’ânın feyziyle, hâdiminde de:

Şaşırmaz ilmi, susmaz sözü vardır,

Yanılmaz kalbi, sönmez nûru vardır.

Çok dostlarla beraber bana nezaret eden bir kumandan, mükerreren suâl ettiler : Neden vesika için müracaat etmiyorsun, istida vermiyorsun?

Elcevap: Beş altı sebeb için müracaat etmiyorum ve edemiyorum.

Birincisi: Ben ehl-i dünyanın dünyasına karışmadım ki onların mahkûmu olayım, onlara müracaat edeyim. Ben, Kader-i İlâhînin mahkûmuyum ve ona karşı kusurum var, ona müracaat ediyorum.

Səs yoxdur