Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 376
(281-398)

Ve ilim sıfatı dahi; hikmetli, intizamlı, mîzanlı olan bütün masnuat miktarınca ve ilim ile idare ve tedbir ve tezyîn ve temyiz edilen bütün mahlûkat adedince, mevsufları olan birtek Zât-ı Akdesi bildirir. Ve hayat sıfatı ise, kudreti bildiren bütün eserler ve ilmin vücûdunu bildiren bütün intizamlı ve hikmetli ve mîzanlı ve zînetli sûretler, haller ve sâir sıfatları bildiren bütün deliller, sıfat-ı hayatın delilleriyle beraber, hayat sıfatının tahakkukuna delâlet ettikleri gibi; hayat dahi, bütün o delilleriyle, âyineleri olan bütün zîhayatları şâhid göstererek, Zât-ı Hayy-ı Kayyumu bildirir. Ve kâinatı, serbeser her vakit taze taze ve ayrı ayrı cilveleri ve nakışları göstermek için, dâima değişen ve tazelenen ve hadsiz âyinelerden terekküp eden bir âyine-i ekber sûretine çevirir. Ve bu kıyasla görmek ve işitmek, ihtiyar etmek ve konuşmak sıfatları dahi, herbiri birer kâinat kadar Zât-ı Akdesi bildirir, tanıttırır.

Hem o sıfatlar, Zât-ı Zülcelâl’in vücûduna delâlet ettikleri gibi, hayatın vücûduna ve tahakkukuna ve o Zâtın hayatdar ve diri olduğuna dahi bedahetle delâlet ederler. Çünkü: Bilmek hayatın alâmeti; işitmek dirilik emâresi; görmek dirilere mahsus; irade hayat ile olabilir. İhtiyarî iktidar, zîhayatlarda bulunur; tekellüm ise bilen dirilerin işidir.

İşte, bu noktalardan anlaşılır ki; hayat sıfatının yedi def’a kâinat kadar delilleri ve kendi vücûdunu ve mevsufun vücûdunu bildiren bürhanları vardır ki; bütün sıfatların esası ve menbaı ve ism-i âzamın masdarı ve medârı olmuştur. Risâle-i Nur, bu birinci hakîkatı kuvvetli bürhanlar ile isbat ve bir derece îzah ettiğinden; bu denizden, bu mezkûr katre ile şimdilik iktifa ediyoruz.

İkinci Hakîkat: Sıfat-ı kelâmdan gelen tekellüm-ü İlâhîdir.


âyetinin sırrıyle.. Kelâm-ı İlâhî nihayetsizdir. Bir zâtın vücûdunu bildiren en zâhir alâmet, konuşmasıdır. Demek bu hakîkat, nihayetsiz bir sûrette Mütekellim-i Ezelînin mevcûdiyetine ve vahdetine şehâdet eder. Bu hakîkatın iki kuvvetli şehâdeti, bu risâlenin on dördüncü ve on beşinci mertebelerinde beyân edilen vahiyler ve ilhamlar cihetiyle ve geniş bir şehâdeti dahi,

Səs yoxdur