Tarihçe-i Hayat | Yedinci Kısım - Afyon Hayatı | 578
(541-611)

On beş sene evvel, Eskişehir Mahkemesine ve Ankara’ya mahkeme-i temyize ve tashihe yazdığım ve aleyhimdeki kararnâmede yazdıkları bu gelen fıkrayı; hem Haşirde mahkeme-i kübrâya bir şekvâ, hem istikbalde münevver ehl-i maarif hey’etine bir îkaz, hem iki def’a beraatimizde insaf ve adaletle feryadımızı dinleyen mahkeme-i temyize “Elhüccet-üz-zehra” ile beraber bir nevi lâyiha-i temyiz, hem beni konuşturmayan ve seksen hatâsını isbat ettiğimiz garazkârane ithamnâme ile beni, iki sene ağır ceza ve tecrid-i mutlak ve iki sene başka yere nefy ve göz nezareti hapsiyle mahkûm eden hey’ete aynen o fıkrayı tekrar ediyorum!

İşte ben de adliyenin mahkemesine derim ki: “Bin üç yüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon müslümanların hayat-ı içtimâîyesinde kudsî ve hakîki bir düstûr-u İlâhîyi, üç yüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üç yüz senede geçmiş ecdâdımızın îtikadlarına iktidaen tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adalet varsa.. o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir..” diye bağırıyorum! Bu asrın sağır kulakları dahi işitsin.

Acaba, bu zamanın ba’zı ilcaatının iktizasiyle muvakkaten kabul edilen bir kısım ecnebi kanunlarını fikren ve ilmen kabul etmeyen ve siyaseti bırakan ve hayat-ı içtimâîyeden çekilen bir adamı, o âyâtın tefsirleriyle suçlu yapmakla, İslâmiyeti inkâr ve dindar ve kahraman bir milyar ecdâdımıza ihanet ve milyonlarla tefsirleri itham çıkmaz mı?

Üçüncüsü: Mahkûmiyetime gösterdikleri bir sebep: Emniyeti ihlâl ve âsâyişi bozmaktır. Pek uzak bir ihtimal ve yüzde belki binde bir imkân ile, hatta uzak imkânatı vukuat yerinde koyup, ba’zı mahrem risâle ve husûsi mektuplardan, Risâle-i Nur’un yüz bin kelime ve cümlelerinden kırk-elli kelimesine yanlış ma’na vererek, bir sened gösterip, bizi ittiham ve cezalandırdılar. Ben de, bu otuz-kırk senelik hayatımı bilenleri ve Nur’un binler has şâkirdlerini işhad ederek derim:

İstanbulu işgal eden İngilizlerin baş kumandanı, İslâm içinde ihtilâf atıp hatta Şeyh-ül-İslâm ve bir kısım hocaları kandırıp birbiri aleyhine sevk ederek “İ’tilâfçı - İttihatçı” fırkalarını birbiriyle uğraştırmasiyle Yunanın galebesine ve harekât-ı milliyenin mağlûbiyetine zemin hazırladığı bir sırada; İngiliz ve Yunan aleyhinde “Hutuvat-ı Sitte” eserimi Eşref Edib’in gayretiyle tab’ ve neşretmek ile, o kumandanın dehşetli plânını kıran

Səs yoxdur