Tarihçe-i Hayat | Sekizinci Kısım - Isparta Hayatı | 675
(612-740)

Bu def’a Barla’ya nefiy ile değil, hapis ile değil, kendi rızası ile ve serbest olarak gidiyordu. Güzel bir bahar günü Barla’ya geldi. Barla’daki talebelerinin mühim bir kısmı Üstad’ı karşıladılar. Üstad, sekiz senelik ikâmetgâhı olan Medrese-i Nuriyesine yaklaşırken kendini tutamadı, mübârek gözlerinden yaşlar boşandı. Haşmetli çınar ağacı da adeta kendisini selâmlıyordu. Bir vakitler yani Barla’da sekiz sene ikâmetten sonra Isparta’ya celb edilmişti. O zamanki gidişinde mübârek çınar ağacı Üstadı ma’nen teşci etmiş, haşmetli kanatları olan dallarının Cenab-ı Hakka olan secdevâri ubudiyetiyle Üstad’ı uğurlamıştı. Bu def’a da yine uzun bir müfarakattan sonra tekrar Üstada kavuşmanın sürûru içinde Hâlik-ı Rahmâna secde-i şükrana kapanıyordu. Üstad, o mübârek çınar ağacına sarılmış yanındaki talebelerine ve ahaliye kendisini yalnız bırakmalarını söylemişti; zaten göz yaşlarını tutamıyordu. Sonra, Nur Dershânesi olan odasına girdi ve iki saat kadar kaldı, hazin ağlayışı dışarıdan işitiliyordu.

Evet, şüphesiz rahmet-i İlâhîyyenin nihayetsiz tecellilerine mazhardı. Bir zamanlar Şarkî Anadolu’dan Isparta havalisine sürülmüştü... Isparta’dan da, dağlar arasındaki Barla Nahiyesine nefyedilmişti.. burada ölüp gidecekti. Eski tarihçe-i hayatının şehadetiyle çok kahraman ve fedakâr olan bu zât, doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakîmin hakîkatlarını benimseyen; ferdî ve millî saadeti, İslâmiyet hakîkatlarına sarılmakta gören ve bunu haykıran ve delâil-i akliye ile ilim meydanına çıkan bir kimse idi.

Üç devir geçirmiş, cebbar kumandanlara boyun eğmemiş, kudsi dâvasından dönmemiş; yaralanmış, zehirlenmiş, ölmemiş; dağlar gibi hâdiselerin dalgalarından yılmamıştı...

Milletleri, kavimleri içine alan, zihniyet ve telâkkileri değiştiren, asr-ı hâzırın cereyanları, bu zâtı Kur’an ve îman davasındaki yolundan çevirememişti. O, ruhundaki şecaat-ı îmaniye ile kat’î inanıyordu ki, dâva ettiği hakîkat bir gün milletçe benimsenecek; bir Said, binler belki yüz binler Said olacak. İnsanlık camiasında neşrettiği hakaik-ı îmaniyenin fütûhatı ve inkişafı başlıyacak.. ve âfâk-ı İslâmı saran zulmet bulutları Kur’andan eline verilen bu meş’ale-i hidayetle dağıtılacak.. ölmeye yüz tutmuş zannedilen îman ruhu yeniden canlanacak.. canlara can katacak.. ma’nen ölmeye yüz tutan millet-i

İslâmiyeyi ihya edecek.. âleme efendi olan İslâmiyetin -Biiznillah- cihana efendiliğinin maddî ma’nevî mübeşşiri olacaktı.

Səs yoxdur