Prof.Dr. Muhammed Sabir vefat etti. 11 Kasım 2009
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Pakistanlı talebesi Prof.Dr. Muhammed Sabir, Pakistan'ın Karaçi kentinde vefat etti.Bir yıl önce kısmi felç geçiren Sabir, geçen yıla kadar Karaçi Üniversitesi'nde Türkçe derslerine giriyordu. 74 yaşında hayata veda eden Türkolog Prof. Dr. Muhammed Sabir, Karaçi'de toprağa verildi.
Kendi ifadesiyle, "bedenen Pakistanlı, ruhen Türk" olduğunu söyleyen Pakistanlı Türkolog Prof. Dr.Muhammed Sabir Türkiye'de kaldığı 1958-61 yılları arasında Bediüzzaman Said Nursi'den İsmet İnönü'ye birçok inlü ismi tanıyordu. Karaçi Üniversitesi Türkoloji ana bilim dalı hocasıyken emekli olan Profesör Sabir, Karaçi Üniversitesi'nde Türkoloji derslerine giriyordu.
Pakistanlı Türkolog, Hindistan'ın Allahabad Şehrinde 1935'te dünyaya gelir. Üniversite eğitimini Aynı kentte tamamlar. Üniversite yıllarında tanıştığı öğretmeni, Çin'den kaçarak Hindistan'a gelen Haşim Beg Dursunoğlu adındaki bir Uygur Türküdür. Haşim Beg Dursunoğlundan Türkçeyi öğrenir. O yıllar Hint kıtasındaki Müslümanlar bağımsızlıklarını yeni kazanmış; Pakistan'ın sıkıntılı yıllarıdır. Hindistan'da yaşayan Müslümanların akın akın Pakistan'a hicret ettiği yıllarda Muhammed Sabir de ailesiyle Pakistan'ın Karaçi şehrine hicret eder. 1957 yılında Karaçi Üniversitesi İslam Tarihi bülüminden mezun olur. Türkçe bildiği ve Türk kültürüne meraklı olduğundan Türkiye ile ilgili çalışmalar yapar, bir ara Pakistan-Türk Kültür Cemiyeti'nin azalığını da üstlenir. Türkiye dönüşü, bu derneğin genel sekreterliğini de yürüttü.
Muhammed Sabir'in Türkiye macerası 1958 yılında başlar. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bursu ile Türkiye'de okuyacak iki Pakistanlı talebeden biri olmaya hak kazanır. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne kaydını yaptırır. Genç Pakistanlı Sabir'in medeni cesareti ve girişken yapısı ona kısa sürede geniş bir çevre kazandırır. Dönemin tanınmış hocalarından Prof. Abdulkadir Karahan, Prof. Ali Nihat Tarlan, Prof. Mahir İz, Prof. Ahmet Caferoğlu, Prof. Tahsin Banguoğlu, Zeki Velidi Togan'dan dersler alır. 23 yaşında Türkiye'ye gelen Sabir'i, hareketli ve renkli bir öğrencilik dönemi beklemektedir. Doktorasını yaptığı 1958-1961 yılları, Türk siyasi hayatının en çalkantılı dönemidir aynı zamanda. Muhammed Sabir'in Bediüzzaman'dan ismet İnönü'ye, Nihal Atsız'dan Necip Fazıla, Behçet Kemal Çağlar'dan İsmail Hakkı Danışment'e, Eşref Edip'ten Sami Onar'a, Ali Fuat Başgil'den Osman Bölükbaşı'na, İsa Yusuf Alptekin'den Mehmet Emin Buğra'ya kadar bir çok inlü isimle tanışır.
BEDİÜZZAMAN VE RİSALE-İ NUR İLE TANIŞMASI
Ancak Muhammed Sabir'in Bediüzzaman Said Nursi ile tanışması diğer ünlü isimlerden farklıdır. Sabir'in Bediuzzaman'la tanışması daha Türkiye'ye gelmeden önce olmuştur. Bediüzzaman Said Nursi, Demokrat Parti döneminde geçmişe oranla baskılar azalmış, Risale-i Nurlara mahkemelerden peşi sıra gelen beraat kararları ile eserlerin Türkiye ve dünyaya yayılması ivme kazanmış ve eserler Pakistan'a da ulaşmıştır. Muhammed Sabir Türkiye'ye gelmeden 3 yıl önce yani 1955 yılında Nur Risaleleri ile tanışmış. O yıllarda Hilal ve İslam Gazetesi sahibi Salih Özcan Pakistan'ın basın ateşesi Yakup Dadaşi vasıtasıyla bir mektup beraberinde Said Nursi'nin hayatını anlatan bir kitap yollar. Bediuzzaman'ın hayatından çok etkilenen Sabir, Bediuzzaman'ın hayatını araştırmaya başlar. Bu sırada Bediuzzaman'a birçok mektup yazar.
Mektupların konusunu genelde İslam birliği, dünyayı tehdit eden komünizm tehlikesi ve esaret altındaki Müslüman ülkelerin durumları oluşturmaktadır. Mektuplarının birinde ise Said Nursi'yi Pakistan'a davet eder. Bediüzzaman, Sabir'in mektuplarına karşılık verdiği gibi bu mektupların Tarihçe-i Hayat isimli eserine de konulmasını sağlar. Ardından genç Sabir Pakistan'da yayın yapan, Cenk, Davet, İstiklal, Asya, İnkilap isimli saygın gazetelerde Bediüzzaman ve Nur Risaleleri hakkında 12 ayrı makale yazar. Bediuzzaman'a yazdığı bir mektubunda ise bu makaleleri kitaplaştırmak için izin alır.
Doktora eğitimini Almak için geldiği Türkiye'de Said Nursi ile görüşmek için sabırsızlanır. Ve Önceden beri tanıdığı Salih Öcan'ı devreye koyarak randevu talep eder. Gerisini söyle anlatıyor Sabir: "1959 senesinde Salih Özcan Bey ziyaret meselesini üzerine alıp beni bir adamla Said Nursi'nin Emirdağ daki evine gönderdi. O sıralar ziyaretçi kabul etmeyen Bediuzzaman, Pakistanlı olduğumu duyunca beni kabul etti. Emirdağ İlçesinde iki katlı bir evde oturuyordu eve girdiğimizde bizi ayakta karşıladı. Selam verdim beni bağrına bastı, Pakistanlı oğlum hoşgeldiniz dedi, kafasında sarığa benzer bir bez parçası vardı, evde ise çok basit ve eski eşyalar vardı. Evde bulunan talebelerine benim için yemek hazırlamalarını söyledi. Üstad yemek için bizden müsaade istedi. Bizimle yemedi, ben çok az yerim ama siz yiyin dedi. O gün evde bulunanlarla birlikte pilav ve yoğurt yedik.
Bediüzzaman'ın Emirdağ'daki evinde bir gece konaklayan Sabir, üstad ile sohbet etme imkanı bulur. Ona, komünist Sovyetler Birliği ve Şia İran hakkında sorular sorar. Muhammed Sabir, Bediüzzaman'ın kendisine siyasete girmemesini tavsiye ettiği söylüyor ve ekliyordu: "Hayatım boyunca bu tavsiyeye uydum ve şu yaşıma kadar asla hiçbir siyasi partiye üye olmadım."
Sohbetin sonunda Üstad, Sabir'e daha önce kimseye yapmadığı bir süpriz yapıyor, talebelerinden birini yanına çağırıyor ve arabasının hazırlanmasını istiyordu: "Pakistanlı oğlum sizi ben uğurlayacağım!"