İman ve Küfür Müvazeneleri | Otuzikinci Söz | 172
(166-175)

Çünki onun sahibi Hakîmdir, Alîmdir. Sen de misafirsin; fuzulî olarak karışma, karıştırma. Hem insanlar, hayvanlar gibi mevcudat, başı boş değilller; belki vazifedar me’murdurlar. Bir Hakîm-i Rahîmin nazarındadırlar. Onların âlâm ve meşakkatlarını düşünüp, ruhuna elem çektirme. Ve onların Hâlik-ı Rahîminin rahmetinden daha ileri şefkatini sürme. Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ tâûn ve tûfan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri, o Rahîm-i Hakîmin elindedirler. O Hakîmdir, abes iş yapmaz. Rahîmdir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var.”

Hem der: “Şu âlem çendan fânîdir; fakat ebedî bir âlemin levazımatını yetiştiriyor. Çendan zâildir, geçicidir; fakat bâki meyveler veriyor, bâkî bir zâtın bâkî esmâsının cilvelerini gösteriyor. Ve çendan lezzetleri az, elemleri çoktur; fakat Rah-man-ı Rahîmin iltifatatı, zevalsiz hakikî lezzetlerdir. Elemler ise: Sevab cihetiyle mânevî lezzet yetiştiriyor. Madem meşrû daire; ruh ve kalb ve nefsin bütün lezzetlerine, safalarına, keyiflerine kâfidir. Gayr-i meşrû daireye girme. Çünki: O dairedeki bir lezzetin bâzan bin elemi var. Hem hakikî ve daimî lezzet olan iltifatat-ı Rahmâniyeyi kaybetmeğe sebebdir.” Hem dalâletin yolunda sabıkan beyan edildiği gibi esfel-i sâfilîne insanı öyle bir sukut ettiriyor ki: Hiçbir medeniyet, hiçbir felsefe, ona çare bulamadıkları ve o derin zulümat kuyusundan hiçbir terakkiyat-ı beşeriye, hiçbir kemalât-ı fenniye, insanı çıkaramadığı halde, Kur’ân-ı Hakîm, îmân ve amel-i sâlih ile o esfel-i sâfilîne sukuttan insanı âlâyı illiyyîne çıkarır ve delâil-i kat’iyye ile çıkarmasını isbat ediyor ve o derin kuyuyu terakkiyat-ı mânevîyenin basamaklariyle ve tekemmülât-ı ruhiyenin cihazatıyla dolduruyor.

Səs yoxdur