İşaratu-l İcaz | Surei Fatiha | 20
(19-29)

Saniye, dakika, saat ve günleri gösteren haftalık bir saatin millerinden birisi devrini tamam ettiği zaman, behemehal ötekiler de devirlerini ikmal edeceklerine kanaat hasıl olur. Kezalik yevm, sene, ömr-ü beşer ve ömr-ü dünya içinde tâyin edilen ma’nevî millerden birisi devrini tamam ettiğinde, ötekilerin de (velev uzun bir zamandan sonra olsun) devirlerini ikmâl edeceklerine hükmedilir. Ve keza, bir gün veya bir sene zarfında vukua gelen küçük küçük kıyametleri, haşirleri gören bir adam, saadet-i ebediyenin (haşrin tulû’-u fecriyle, şahsı bir nev’ hükmünde olan) insanlara ihsan edileceğine şübhe edemez.

kelimesinden maksad ya cezadır, çünkü o gün hayır ve şerlere ceza verilecek bir gündür.. veya hakâik-i dîniyedir, çünkü hakâik-i dîniye o gün tam ma’nasiyle meydana çıkar. Ve dâire-i i’tikâdın, dâire-i esbâba galebe edeceği bir gündür. Evet Cenâb-ı Hak müsebbebatı esbâba bağlamakla, intizamı te’min eden bir nizamı kâinatta vaz’ etmiş. Ve herşeyi, o nizama müraat etmeğe ve o nizamla kalmaya tevcih etmiştir. Ve bilhassa insanı da, o dâire-i esbâba müraat ve merbûtiyet etmeğe mükellef kılmıştır. Her ne kadar dünyada dâire-i esbâb dâire-i i’tikâda galib ise de; âhirette hakâik-i i’tikâdiye tamamen tecelli etmekle, dâire-i esbâba galebe edecektir. Buna binâen, bu dâirelerin herbirisi için ayrı ayrı makamlar, ayrı ayrı hükümler vardır. Ve her makamın iktiza ettiği hükme göre hareket lâzımdır. Aksi takdirde, dâire-i esbâbda iken; tabiatiyle, vehmiyle, hayaliyle dâire-i i’tikâda bakan; Mu’tezile olur ki, te’siri esbâba verir. Ve keza, dâire-i i’tikâdda iken, ruhiyle, îmaniyle dâire-i esbâba bakan da; esbâba kıymet vermeyerek, Cebriye Mezhebi gibi tenbelcesine bir tevekkül ile nizam-ı âleme muhalefet eder.

zâmirinde iki nükte vardır. Birincisi: Mâkablinde zikredilen sıfât-ı kemâliyenin zâmirinde müstetir ve mutazammın olduğuna işârettir. Çünkü o sıfatların birer birer ta’dadından hasıl olan büyük bir şevk ile gaybdan hitaba, yâni ism-i zâhirden şu zamirine iltifat ve intikal olmuştur. Demek zâmirinin mercii, geçen sıfât-ı kemâliye ile mevsuf olan zâttır. İkincisi: Elfaz okunurken ma’nalarını düşünmek, belâgat mezhebinde vâcib olduğuna işârettir. Çünkü ma’nalar düşünülürse, nâzil olduğu gibi okunur ve o okuyuş; tabiatiyle, zevkiyle hitaba incirar eder.

Səs yoxdur