İşaratu-l İcaz | Nübüvvetin Tahkiki | 116
(105-121)

Ve keza, avâm-ı nâs, ülfet ettikleri üslûblardan ve ifadelerin çeşitlerinden ve dâima hayallerinde bulunan elfaz, maânî ve ibârelerden fikirlerini ayıramadıklarından, çıplak hakîkatları ve akliyatı fehmedemezler. Ancak o yüksek hakâikın, onların ülfet ettikleri ifadelerle anlatılması lâzımdır. Fakat Kur’ân’ın böyle ifadelerinin hakîkat olduğuna i’tikâd etmemelidirler ki; cismiyet ve cihetiyet gibi muhal şeylere zâhib olmasınlar. Ancak o gibi ifadelere, hakâika geçmek için bir vesîle nazariyle bakılmalıdır. Meselâ; Cenâb-ı Hakk’ın kâinatta olan tasarrufunun keyfiyeti, ancak bir sultanın taht-ı saltanatında yaptığı tasarrufla tasvir edilebilir. Buna binâendir ki;

da kinaye tarîkı ihtiyar edilmiştir.Hissiyatı bu merkezde olan avâm-ı nâsa yapılan irşâdlarda, belâgat ve irşâdın iktizasınca, avamın fehimlerine müraat, hissiyatına ihtiram, fikirlerine ve akıllarına göre yürümek lâzımdır. Nasılki bir çocukla konuşan, kendisini çocuklaştırır ve çocuklar gibi çat-pat ederek konuşur ki, çocuk anlayabilsin. Avâm-ı nâsın fehimlerine göre ifade edilen Kur’ân-ı Kerîm’in ince hakîkatları,

ile anılmaktadır. Yâni, insanların fehimlerine göre Cenâb-ı Hakk’ın hitabatında yaptığı bu tenezzülat-ı İlâhîyye, insanların zihinlerini hakâikten tenfir edip kaçırtmamak için İlâhî bir okşamadır. Bunun için, müteşabihat denilen Kur’ân-ı Kerîm’in üslûbları, hakîkatlara geçmek için ve en derin incelikleri görmek için, avâm-ı nâsın gözüne bir dürbin veya numaralı birer gözlüktür. Bu sırra binâendir ki; bülega, büyük bir ölçüde ince hakîkatları tasavvur ve dağınık ma’naları tasvir ve ifade için istiare ve teşbihlere müracaat ediyorlar. Müteşabihat dahi ince ve müşkil istiarelerin bir kısmıdır. Zîra müteşabihat, ince hakîkatlara sûretlerdir.

Kur’ân’da müşkilât vardır dedikleri birinci şübhenin ikinci kısmına cevab: İşkal dedikleri şey ya üslûbun pek yüksek ve muhtasar olmasiyle ma’nanın çok derin ve inceliğinden ileri gelir, Kur’ân’ın müşkilâtı bu kabildendir. Veya ibârede karışık ve düğümlü noktaların bulunmasından neş’et eder; Kur’ân-ı Kerîm, bu kısım müşkilâttan müberra ve münezzehtir. Acaba cumhurun zihninden uzak ve pek derin hakîkatları kolay ve kısa bir sûretle avâm-ı nâsın fehimlerine yakınlaştırmak ayn-ı belâgat değil midir? Belâgat, muktezayı hali müraattan ibâret değil midir? Hey gözlerin kör olsun herif!

Yaradılışta ve maddiyata dâir mes’elelerde Kur’ân mübhem geçmiştir dedikleri ikinci şübhelerine cevab, şöyle ki:

Səs yoxdur