İşaratu-l İcaz | İcazı Kuran | 130
(122-138)

Onların şekk ve raybları, Kur’ân hakkında kat’idir. Binâenaleyh makamın iktizası hilafına kelimesinin kelimesine tercihan zikrinde ne gibi bir işâret vardır?

C- Evet onların şekk ve rayblarını izâle edecek esbâbın zuhurundan dolayı, o gibi şübhelerin vücûduna kat’iyyetle hükmedilemiyeceğine, ancak o şeklerin vücûduna yine şekk ve şübhe ile hükmedilebileceğine işârettir.

İhtar: kelimesinin ifade ettiği şek ve tereddüd, üslûbun iktizasına göredir. Hâşâ mütekellime âid değildir.

ile cümleleri bir ma’nayı ifade ettikleri ve ikinci cümle, birinci cümleden kısa olması üslûba daha uygun olduğu halde, birinci cümlenin ikinci cümleye tercihan zikri, onların rayblarının menşei; hasta tabiatlariyle, kötü vücûdları olduğuna işârettir.

S- Onlar rayblara zarf ve mahal oldukları halde, onları mazruf, raybı onlara zarf göstermek neye binâendir?

C- Evet kalblerindeki raybın zulmeti bütün bedenlerine, kalıblarına intişâr ve istilâ etmiş olduğundan, kendilerinin rayb içinde bulundukları sanılmakta olduğuna işârettir.

Nekre olarak kelimesinin zikri, ta’mim içindir. Yâni, hangi raybınız varsa, cevab birdir; herbir raybınıza karşı mahsus bir cevab lâzım değildir. Hangi çâreye başvurursanız, alacağınız cevab Kur’ân’ın i’cazıdır. Evet bir çeşme başında su içip tatlılığını anlayan bir adam, bütün o çeşmeden teşaub eden arkları tecrübe etmeye hakkı yoktur; zîra menbaı birdir. Kezalik, bir sûrenin muarazasından âciz kalan adamın, bütün Kur’ân’ı tecrübeye hakkı yoktur. Çünkü kâtib birdir.

daki beyânı ifade ettiğinden, kelimesinin takdirini ister. Takdir-i kelâm, olsa gerektir. ta’birinden anlaşılır ki; onların şübhelerinin menşei nüzul sıfatı olup, kat’i cevabları da, isbat-ı nüzuldür.

Səs yoxdur