İşaratu-l İcaz | İcazı Kuran | 133
(122-138)

Lâkin parça parça nâzil olduğundan, şübhelerine bâis olmuştur ki; “Bu beşerin kelâmıdır, parça parça yapılışı kolaydır, biz de yapabiliriz.” diye şübheye düştüler. Kur’ân-ı Kerîm de onların kolay zannettikleri yolu, ta’biriyle ihtar ve “Haydi mislini getiriniz de, sizin kolay zannettiğiniz parça parça şeklinde olsun” diye, onları kolay addettikleri yolda boğmuştur. Ve keza, Zemahşerî’nin beyânı vechiyle, Kur’ân-ı Kerîm’in sûrelere taksim edilmiş bir şekilde nâzil olmasında çok faideler vardır. Evet çok gârib letâifi hâvi olduğu için, şu üslûb-u gârib ihtiyar edilmiştir.

deki zamir ya Kur’âna râci’dir, yâni “Kur’ân’ın mislini getiriniz” veya Hazret-i Muhammed’e (A.S.M.) âittir. Yâni bir sûreyi o zâtın (A.S.M.) misli olan ümmi bir şahıstan getiriniz. Lâkin birinci ihtimale göre ibârenin hakkı iken, iktizanın hilafına denilmiştir. Bunun esbâbı: Çünkü birinci ihtimalde, ikinci ihtimalin de mülâhazası ve riayeti lâzımdır. Zîra, yalnız Kur’ân’ın mislini getirmekle mes’ele bitmiş olmuyor. Ancak ümmi bir şahıstan getirilmesi lâzımdır ve muarazanın tamamiyetine şarttır. İşte bunun için hem deki zamirin Kur’âna raci’ olması lâzımdır, hem ibârenin tebdili lâzımdır ki, her iki ihtimal mer’î olsun. Ve keza muarazanın tamamiyeti, yalnız bir sûrenin mislini getirmekle olmuyor. Ancak Kur’ân’ın tamamına misil olacak bir mecmu’dan, bir kitabdan alınan bir sûrenin mislini getirmek şart olduğuna işârettir. Ve keza nüzulde Kur’ân’ın emsali olan kütübü semâvîyeye zihinleri çevirir ki, aralarında yapılacak müvazene ile Kur’ân’ın ulviyeti anlaşılsın.ığı vechile; onları belâlardan, zahmetlerden kurtarıp yardım edenler hazır bulunup, yalnız çağırmaları lâzımdır, fazla bir zahmete ihtiyaç olmadığına işârettir. “İstiane ve istimdâd” kelimeleri ise yardımcıların hazır bulunduklarına delâlet etmezler.

Səs yoxdur