İşaratu-l İcaz | İcazı Kuran | 135
(122-138)

Yâni: “Allah’tan maada, dünyada ne kadar erbab-ı fesahat varsa çağırınız.” Şühedanın ikinci ma’nasına nazaran, aczlerine işârettir. Çünkü bir mes’elede âciz ve mağlub olan, yemin eder, şahidleri gösterir. Bu, âcizler için bir usûldür. Şühedanın üçüncü ma’nasına göre, onların Resûlü Ekrem ile muarazaları, âdeta şirk ile tevhid veya cemadat ile Hâlık-ı Arz ve Semavât arasında bir muaraza olduğuna işârettir.

: Bu cümle, “Biz istersek Kur’ân’ın mislini yaparız” diye evvelce sarfettikleri sözlerine işârettir. Ve keza, onların yalancı olduklarına bir ta’rizdir. Yâni: Sıdk erbabı değilsiniz, ancak safsatacı adamlarsınız. Evet siz hakkı taleb ederken rayb, şübhe kuyusuna düşmediniz; ancak rayb, şek ve şübhelere koşarken içine düşmüş kafasız adamlarsınız.

İhtar: cümlesinin cezaü’ş-şartı, mâkablinin hülâsasıdır. Takdir-i kelâm: Yâni: “Sözünüzde sâdık olsaydınız, yapacaktınız.”

Arkadaş! cümlesi, onların aleyhine bir kıyas-ı istisnaîyi tazammun etmiştir. O kıyasın sûret-i teşekkülü: “Eğer sâdık olsaydınız yapacaktınız; lâkin yapamadınız, öyle ise sâdık değilsiniz.” Fakat Kur’ân-ı Kerîm, mukaddeme-i istisnaiye yerinde, yâni “Lâkin yapamadığınız”a bedel, ilââhir cümlesini, şekki ifade eden ile söylemiştir. Bunun esbâbı ise, onların “yapacağız” diye ettikleri zannı bir derece okşamak içindir. Ve keza o kıyasın neticesi olan “sâdık değilsiniz” yerine de, o neticenin üçüncü derecede lâzımının illeti olan söylemiştir.

Səs yoxdur