İşaratu-l İcaz | Kıyamet ve Ahiret | 148
(139-154)

Zâten dünyada insanların tam ünsiyeti, ancak refikasiyle olur.

: İnsan bir ni’mete veya bir lezzete mazhar olduğu zaman, en evvel fikrini bozan, vesvese veren; o ni’metin veya o lezzetin devam edip etmeyeceği düşüncesidir. Bu vesveseli düşünceye mahal kalmamak üzere, Kur’ân-ı Kerîm bu cümle ile onların ezvaciyle, lezâiziyle beraber Cennet’te aleddevam kalacaklarını tebşir etmekle, o kederli düşünceden kurtarmıştır.

Bu âyetteki cümlelerin sadeflerinde bulunan cevherleri göstereceğiz: cümlesinin başında bulunan ٯ harf-i atftır. Atfın her iki tarafı arasında münâsebet lâzımdır. Halbuki burada tebşir ile mâkabli arasında münâsebet görünmüyor. Ancak mâkablinde inzar vardır. Öyle ise bu tebşir, o mâkablinden tereşşuh eden inzara atftır.

: “Beşâret” ta’biri; Cennet’in, Cenâb-ı Hakk’ın fazl-ı kereminden bir hediye-i İlâhîyye olup, amelin ücreti mukabilinde vâcib bir hak olmadığına işârettir. Çünkü hak ve ücretin verilmesi, beşâretle ta’bir edilemez. Buna binâen yapılan ibâdet, Cennet için olmamalıdır. Tebşirin sîga-i emir kıyafetiyle zikri, tebliğin takdirine işârettir. Çünkü Resûlü Ekrem (A.S.M.) tebliğe me’murdur, tebşire mükellef değildir. Takdir-i kelâm: “Müjdeleyerek tebliğ et” demektir.

S- Bu sıla ve mevsule ta’biri, ism-i fâil sîgası olan den daha uzun olduğu halde neye işârettir?

C- Sûrenin başında, tafsilen zikredilen ilââhir olan sıla ve mevsule işârettir ki; orada yapılan tafsil, burada yapılan icmale beyân olsun.

S- Sûrenin başında nın sıla denilen dâhil olduğu cümle, muzari sîgasiyle zikredildiği halde, burada mâzi sîgasiyle zikredilmiştir. Esbâbı nedir?

Səs yoxdur