Lemalar | İkinci Lema | 11
(8-13)

rahatı kalmış; elemi gitmiş, zevâlindeki lezzet kalmış; sıkıntısı geçmiş, sevabı kalmış. Bundan şekva değil, belki mütelezzizane şükretmek lâzım gelir. Onlara küsmek değil, bil’akis muhabbet etmek gerektir. Onun o geçmiş fâni ömrü, musîbet vâsıtasıyla bâki ve mes’ud bir nevi ömür hükmüne geçer. Onlardaki âlâmı vehim ile düşünüp bir kısım sabrını onlara karşı dağıtmak, divâneliktir. Amma gelecek günler ise mâdem daha gelmemişler; içlerinde çekeceği hastalık veya musîbeti şimdiden düşünüp sabırsızlık göstermek, şekva etmek, ahmaklıktır. “Yarın, öbür gün aç olacağım, susuz olacağım” diye bugün mütemadiyen su içmek, ekmek yemek, ne kadar ahmakçasına bir divâneliktir. Öyle de gelecek günlerdeki, şimdi adem olan musîbet ve hastalıkları düşünüp, şimdiden onlardan müteellim olmak, sabırsızlık göstermek, hiçbir mecbûriyet olmadan kendi kendine zulmetmek öyle bir belâhettir ki, hakkında şefkat ve merhamet liyakatını selbediyor.

Elhâsıl: Nasıl şükür, ni’meti ziyadeleştiriyor; öyle de: Şekva, musîbeti ziyadeleştirir, hem merhamete liyakatı selbeder. Birinci Harb-i Umûmînin birinci senesinde, Erzurum’da mübârek bir zât müdhiş bir hastalığa giriftar olmuştu. Yanına gittim, bana dedi: “Yüz gecedir ben başımı yastığa koyup yatamadım” diye acı bir şikâyet etti. Ben çok acıdım. Birden hatırıma geldi ve dedim: Kardeşim, geçmiş sıkıntılı yüz günün şimdi sürurlu yüz gün hükmündedir. Onları düşünüp, şekva etme; onlara bakıp şükret. Gelecek günler ise, mâdem daha gelmemişler. Rabbin olan Rahmanir-rahîmin rahmetine i’timad edip, dövülmeden ağlama, hiçten korkma, ademe vücûd rengi verme. Bu saati düşün; sendeki sabır kuvveti bu saate kâfi gelir. Divâne bir kumandan gibi yapma ki: Sol cenah düşman kuvveti onun sağ cenahına iltihak edip ona taze bir kuvvet olduğu halde, sol cenahındaki düşmanın sağ cenahı daha gelmediği vakitte, o tutar, merkez kuvvetini sağa sola dağıtıp merkezi zaîf bırakıp, düşman edna bir kuvvet ile merkezi harab eder.” Dedim: “Kardeşim, sen bunun gibi yapma, bütün kuvvetini bu saate karşı tahşid et. Rahmet-i İlâhîyyeyi ve mükâfat-ı uhreviyeyi ve fâni ve kısa ömrünü, uzun ve bâki bir sûrete çevirdiğini düşün. Bu acı şekva yerinde ferahlı bir şükret.” O da tamamıyla bir ferah alarak: “ELHAMDÜLİLLÂH” dedi, hastalığım ondan bire indi.”

BEŞİNCİ NÜKTE: “Üç mes’ele” dir.

Birinci Mes’ele: Asıl musîbet ve muzır musîbet, dîne gelen musîbettir. Musîbet-i dîniyeden her vakit Dergâh-ı İlâhîyyeye iltica edip feryad etmek gerektir. Fakat dîni olmayan musîbetler, hakîkat noktasında musîbet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmanîdir. Nasılki çoban, gayrın tarlasına tecavüz eden koyunlarına taş atıp, onlar o taştan hissederler ki:

Səs yoxdur