Lemalar | İkinci Lema | 9
(8-13)

şübheler (neûzubillah) mahall-i îman olan bâtın-ı kalbe ilişip îmanı zedeler ve îmanın tercümanı olan lîsanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar. Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra tâ Nûr-u Îmanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir ma’nevî yılan olarak kalbi ısırıyor.

Meselâ: Utandıracak bir günâhı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılâından çok hicab ettiği zaman, melâike ve ruhaniyatın vücûdu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emâre ile onları inkâr etmek arzu ediyor. Hem meselâ: Cehennem azabını intaç eden büyük bir günâhı işleyen bir adam, Cehennem’in tehdidatını işittikçe istiğfar ile ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennem’in ademini arzu ettiğinden, küçük bir emâre ve bir şüphe, Cehennem’in inkârına cesâret veriyor. Hem meselâ: Farz namazını kılmayan ve vazife-i ubûdiyeti yerine getirmeyen bir adamın küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebed’in mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tenbellik, büyük bir sıkıntı veriyor ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve ma’nen diyor ki: “Keşke o vazife-i ubûdiyyeti bulunmasa idi.” Ve bu arzudan bir ma’nevî Adâvet-i İlâhîyyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, Vücûd-u İlâhîyyeye dair kalbe gelse, kat’i bir delil gibi ona yapışmaya meyleder. Büyük bir helâket kapısı ona açılır. O bedbaht bilmiyor ki: İnkâr vâsıtasiyle, gâyet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubûdiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlar ile o sıkıntıdan daha müdhiş ma’nevî sıkıntılara kendini hedef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp, yılanın ısırmasını kabûl eder. Ve hâkezâ.. bu üç misale kıyas edilsin ki : sırrı anlaşılsın.

İKİNCİ NÜKTE: Yirmi Altıncı Sözde sırr-ı kadere dâir beyân edildiği gibi, musîbet ve hastalıklarda insanların şekvâya üç vecihle hakları yoktur.

Birinci Vecih: Cenâb-ı Hak, insana giydirdiği vücûd libasını san’atına mazhar ediyor. İnsanı bir model yapmış, o vücûd libasını o model üstünde keser, biçer, tebdil eder, tağyir eder; muhtelif esmâsının cilvesini gösterir. Şâfî ismi hastalığı istediği gibi, Rezzak ismi de açlığı iktiza ediyor. Ve hâkezâ...


İkinci Vecih: Hayat; musîbetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemâl bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder; vazife-i hayatiyeyi yapar. Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücûddan ziyâde, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider.

Səs yoxdur