Lemalar | İkinci Lema | 12
(8-13)

Zararlı işten kurtarmak için bir ihtardır, memnunane dönerler. Öyle de çok zâhirî musîbetler var ki; İlâhî birer ihtar, birer îkâzdır ve bir kısmı keffâretü’z- zünuptur ve bir kısmı gafleti dağıtıp, beşerî olan aczini ve zaafını bildirerek bir nevi huzur vermektir. Musîbetin hastalık olan nevi, sâbıkan geçtiği gibi: O kısım, musîbet değil, belki bir İltifat-ı Rabbânîdir, bir tathirdir. Rivayette vardır ki: “Ermiş bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyor, sıtmanın titremesinden günahlar öyle dökülüyor.”

Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm münâcâtında istirahat-ı nefs için duâ etmemiş, belki zikr-i lîsani ve tefekkür-ü kalbîye mâni olduğu zaman ubûdiyet için şifa taleb eylemiş. Biz, o münâcât ile -birinci maksadımız- günahlardan gelen ma’nevî ruhî yaralarımızın şifasını niyet etmeliyiz. Maddî hastalıklar için ubûdiyete mâni olduğu zaman iltica edebiliriz. Fakat mu’terizâne, müştekiyâne bir sûrette değil, belki mütezellilâne ve istimdadkârâne iltica edilmeli. Mâdem O’nun Rubûbiyetine râzıyız, o Rubûbiyeti noktasında verdiği şey’e rıza lâzım. Kaza ve kaderine i’tirâzı işmam eder bir tarzda “Ah! Of!” edip şekva etmek; bir nevi kaderi tenkiddir, rahîmiyetini ittihamdır. Kaderi tenkid eden, başını örse vurur kırar. Rahmeti ittiham eden, rahmetten mahrum kalır. Kırılmış el ile intikam almak için o eli isti’mal etmek, nasıl kırılmasını tezyid ediyor. Öyle de: Musîbete giriftar olan adam, i’tirazkârâne şekvâ ve merakla onu karşılamak, musîbeti ikileştiriyor.

İkinci Mes’ele: Maddî musîbetleri büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür. Meselâ: Gecelerde insanın gözüne bir hayal ilişir. Ona ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden arılara iliştikçe fazla tehâcüm göstermeleri, lâkayd kaldıkça dağılmaları gibi; maddî musîbetlere de büyük nazarıyla ehemmiyetle baktıkça büyür, merak vâsıtasıyla o musîbet cesedden geçerek kalbde kökleşir, bir ma’nevî musîbeti dahi netice verir; ona istinâd eder, devam eder. Ne vakit o merakı, kazaya rıza ve tevekkül vâsıtasiyle izâle etse, bir ağacın kökü kesilmesi gibi maddî musîbet hafifleşe hafifleşe kökü kesilmiş ağaç gibi kurur gider. Bu hakîkatı ifade için bir vakit böyle demiştim:

Bırak ey biçâre feryadı, belâdan kıl tevekkül.

Zîra feryad belâ-ender, hata-ender belâdır bil.

Eğer belâ vereni buldunsa, safa-ender, atâ-ender belâdır bil.

Eğer bulmazsan bütün dünya cefa-ender, fena ender belâdır bil.

Cihan dolu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan, gel tevekkül kıl.

Tevekkül ile belâ yüzünde gül, tâ o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül.

Səs yoxdur