Lemalar | Onüçüncü Lema | 72
(70-89)

Ey ehl-i îman! Bu müdhiş düşmanlarınıza karşı zırhınız: Kur’ân tezgâhında yapılan takvâdır. Ve siperiniz, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyyesidir. Ve silâhınız, istiâze ve istiğfar ve Hıfz-ı İlâhîyyeye ilticadır.

ÜÇÜNCÜ İŞÂRET: SUAL: Kur’ân-ı Hakîm’de ehl-i dalâlete karşı azîm şekvâları ve kesretli tahşidatı ve çok şiddetli tehdidatı, aklın zâhirine göre adaletli ve münâsebetli belâğatına ve üslûbundaki i’tidaline ve istikametine münâsib düşmüyor. Adeta âciz bir adama karşı, orduları tahşid ediyor. Ve onun cüz’î bir hareketi için, binler cinâyet etmiş gibi tehdid ediyor. Ve müflis ve mülkde hiç hissesi olmadığı halde mütecaviz bir şerik gibi mevki verip ondan şekva ediyor. Bunun sırrı ve hikmeti nedir?

ELCEVAB: Onun sır ve hikmeti şudur ki: Şeytanlar ve şeytanlara uyanlar, dalâlete sülûk ettikleri için, küçük bir hareketle çok tahribat yapabilirler. Ve çok mahlûkatın hukukuna, az bir fiil ile çok hasâret veriyorlar. Nasılki bir sultanın büyük bir ticaret gemisinde bir adam az bir hareketle, belki küçük bir vazifeyi terketmekle, o gemi ile alâkadar bütün vazifedarların semere-i sa’ylerinin ve netice-i amellerinin mahvına ve ibtâline sebebiyet verdiği için, o geminin sâhib-i zîşanı, o âsiden, o gemi ile alâkadar olan bütün raiyetinin hesabına azîm şikayetler edip dehşetli tehdid ediyor ve onun o cüz’î hareketini değil, belki o hareketin müdhiş neticelerini nazara alarak ve o sâhib-i zîşanın zâtına değil, belki raiyetinin hukuku nâmına dehşetli bir cezaya çarpar. Öyle de:

Sultân-ı Ezel ve Ebed dahi, Küre-i Arz gemisinde ehl-i hidâyetle beraber bulunan ehl-i dalâlet olan hizbü’ş-şeytanın zâhiren cüz’î hatîatlariyle ve isyanlariyle pek çok mahlûkatın hukukuna tecavüz ettikleri ve mevcûdâtın vezâif-i âliyelerinin neticelerinin ibtal etmesine sebebiyet verdikleri için, onlardan azîm şikayet ve dehşetli tehdidat ve tahribatlarına karşı mühim tahşidat etmek, ayn-ı belâğat içinde mahz-ı hikmettir ve gâyet münasib ve muvafıktır. Ve mutâbık-ı muktezâ-yı haldir ki; belâğatın tarifidir ve esasıdır ve israf-ı kelâm olan mübalâğadan münezzehtir. Ma’lûmdur ki; böyle az bir hareketle çok tahribat yapan dehşetli düşmanlara karşı gâyet metin bir kal’aya iltica etmeyen, çok perîşan olur.

İşte ey ehl-i îman! O çelik ve semavî kal’a: Kur’ândır. İçine gir, kurtul.

DÖRDÜNCÜ İŞÂRET: Adem, şerr-i mahz ve vücûd hayr-ı mahz olduğunu, ehl-i tahkik ve ashab-ı keşf ittifak etmişler. Evet, ekseriyet-i mutlaka ile hayır ve mehâsin ve kemâlât, vücûda istinâd eder ve ona râci olur. Sûreten menfî ve ademî de olsa, esası sübûtîdir ve vücûdîdir. Dalâlet ve şer ve musîbetler ve mâsiyetler ve belâlar gibi bütün çirkinliklerin esası, mâyesi; ademdir, nefiydir.

Səs yoxdur