Lemalar | Onüçüncü Lema | 79
(70-89)

Sual: Eğer denilse: Dalâlette öyle dehşetli bir elem ve bir korku var ki, kâfir, değil hayattan lezzet alması, hiç yaşamaması lâzım geliyor. Belki o elemden ezilmeli ve o korkudan ödü patlamalı idi. Çünkü: İnsaniyet i’tibâriyle hadsiz eşyaya müştak ve hayata âşık olduğu halde, küfür vâsıtasiyle mevtini bir idam-ı ebedî ve bir firâk-ı layezâlî ve zevâl-i mevcûdâtı ve ahbabının vefatlarını ve bütün sevdiklerini idam ve müfarakat-ı ebediye sûretinde gözü önünde dâima küfür vâsıtasiyle gören insan, nasıl yaşayabilir? Nasıl hayattan lezzet alabilir?

Elcevab: Acib bir mağlata-i şeytaniye ile kendini aldatır, yaşar. Sûrî bir lezzet alır zanneder. Meşhur bir temsil ile onun mâhiyetine işâret edeceğiz. Şöyleki:

Deniliyor: Deve kuşuna demişler: “Kanatların var, uç!” O da kanatlarını kısıp, “ben deveyim” demiş, uçmamış. Fakat avcının tuzağına düşmüş. Avcı beni görmesin diye başını kuma sokmuş. Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiş. Sonra ona demişler: “Mâdem deveyim diyorsun, yük götür!” O zaman kanatlarını açıvermiş, “Ben kuşum” demiş, yükün zahmetinden kurtulmuş. Fakat hâmisiz ve yemsiz olarak avcıların hücumuna hedef olmuş. Aynen onun gibi; kâfir, Kur’ânın semavî i’lânatına karşı küfr-ü mutlakı bırakıp meşkûk bir küfre inmiş. Ona denilse: “Mâdem mevt ve zevâli, bir idam-ı ebedî biliyorsun; kendini asacak olan darağacı göz önünde... Ona her vakit bakan, nasıl yaşar? Nasıl lezzet alır?” O adam, Kur’ânın umûmî vech-i rahmet ve şümullü nurundan aldığı bir hisse ile der: Mevt idam değil, ihtimal beka var. Veyahud deve kuşu gibi başını gaflet kumuna sokar, tâ ki ecel onu görmesin ve kabir ona bakmasın ve zeval-i eşya ona ok atmasın!

Elhasıl: O meşkûk küfür vâsıtasiyle deve kuşu gibi mevt ve zevali idam ma’nasında gördüğü vakit Kur’ân ve semavî kitabların

’e dâir kat’i ihbaratı ona bir ihtimal verir. O kâfir, o ihtimale yapışır, o dehşetli elemi üzerine almaz. O vakit ona denilse: “Mâdem bâki bir âleme gidilecek; o âlemde güzel yaşamak için tekâlif-i dîniyye meşakkatini çekmek gerektir!” O adam şekk-i küfrî cihetiyle der: “Belki yoktur; yok için neden çalışayım?” Yâni: Vaktâ ki o hükm-ü Kur’ânın verdiği ihtimal-i beka cihetiyle idam-ı ebedî âlâmından kurtulur; ve meşkûk küfrün verdiği ihtimâl-i adem cihetiyle tekâlif-i dîniyye meşakkati ona müteveccih olur, ona karşı küfür ihtimaline yapışır, o zahmetten kurtulur. Demek bu nokta-i nazarda, mü’minden ziyâde bu hayatta lezzet alır zannediyor. Çünkü: Tekâlif-i dîniyyenin zahmetinden ihtimâl-i küfrî ile kurtuluyor ve âlâm-ı ebediyeden ise ihtimâl-i îmani cihetiyle kendi üzerine almaz.

Səs yoxdur