Lemalar | Onüçüncü Lema | 81
(70-89)

Dalâlette ve küfürde hem adem ve terk var ki, pek kolaydır, hareket istemez. Hem tahrip var ki, çok sehildir ve âsandır; az bir hareket yeter. Hem tecavüz var ki, az bir amel ile çoklarına zarar verip, ihâfe noktasında ve fir’avniyet cihetinden onlara bir makam kazandırır. Hem âkıbeti görmeyen ve hâzır zevke mübtelâ olan insandaki nebatî ve hayvanî kuvvelerin tatmini, telezzüzü, hürriyeti vardır ki, akıl ve kalb gibi letâif-i insaniyeyi insaniyetkârane ve âkibet-endişâne olan vazifelerinden vazgeçiriyorlar. Ehl-i hidâyet ve başta Ehl-i Nübüvvet ve başta HABÎB-U RABBÎ’L-ÂLEMÎN olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın meslek-i kudsîsi, hem vücûdî, hem sübûtî, hem tâmir, hem hareket, hem hududda istikamet, hem âkıbeti düşünmek, hem ubûdiyet, hem nefs-i emmârenin fir’avniyetini, serbestliğini kırmak gibi esâsat-ı mühimme bulunduğundandır ki, Medine-i Münevverede bulunan o zamanın münâfıkları, o parlak Güneşe karşı yarasa kuşu gibi gözlerini yumup, o câzibe-i azîmeye karşı şeytanî bir kuvve-i dâfiaya kapılıp, dalâlette kalmışlar.

Eğer denilse: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, mâdem HABÎB-Î RABBİ’L-ÂLEMÎN’dir. Hem elindeki hak ve lîsanındaki hakîkattır. Ve ordusundaki askerlerin bir kısmı melâikedir. Ve bir avuç su ile bir orduyu sular. Ve dört avuç buğday ve bir oğlağın etiyle bin adamı doyuracak bir ziyafet verir. Ve küffâr ordusunun gözlerine bir avuç toprak atmakla o bir avuç topraktan her küffârın gözüne bir avuç toprak girmesiyle onları kaçırır. Ve daha bunun gibi bin mu’cizat sâhibi olan bir Kumandan-ı Rabbânî, nasıl oluyor Uhud’un nihayetinde ve Huneyn’in bidâyetinde mağlup oluyor?

Elcevab: Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere mukteda ve imam ve rehber olarak gönderilmiştir. Tâ ki, o nev’-i insanî, hayat-ı içtimâîye ve şahsiyedeki düstûrları ondan öğrensin ve Hakîm-i Zülkemâl’in kavânin-i meşîetine itaata alışsınlar ve desâtîr-i hikmetine tevfik-ı hareket etsinler. Eğer Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hayat-ı içtimâîye ve şahsiyesinde dâima harikulâdelere ve mu’cizelere istinâd etseydi, o vakit İmâm-ı Mutlak ve Rehber-i Ekber olamazdı.

İşte bu sır içindir ki, yalnız da’vasını tasdik ettirmek için arasıra indelhâce, münkirlerin inkârını kırmak için mu’cizeler gösterirdi. Sâir vakitlerde nasılki herkesten ziyâde Evâmir-i İlâhîyyeye itaat etmiştir. Öyle de: Hikmet-i Rabbânîye ile ve meşiet-i Sübhaniye ile te’sis edilen ÂDETULLAH kavâninine herkesten ziyâde mürâat ve itaat ederdi. Düşmana karşı zırh giyerdi, “sipere giriniz!” emrederdi. Yara alırdı, zahmet çekerdi. Tâ tamamiyle Hikmet-i İlâhîyye kanununa ve kâinattaki şerîat-ı fıtriye-i kübrâya mürâat ve itaatı göstersin.

Səs yoxdur