Lemalar | Onyedinci Lema | 118
(113-138)

Seni bu hataya atıp bu vartaya düşüren, bir gözlü dehandır. Yâni harika, menhus zekândır. O kör dehan ile, herşeyin Hâlıkı olan Rabbini unuttun; mevhum bir tabiata isnad ettin, âsârını esbâba verdin; o Hâlıkın malını bâtıl ma’bûd olan tağutlara taksim ettin. Şu noktada ve o dehan nazarında her zîhayat, herbir insan, tek başiyle hadsiz a’dâya karşı mukavemet etmek ve nihayetsiz hâcâtın tahsiline çabalamak lâzım geliyor. Ve zerre gibi bir iktidar, ince tel gibi bir ihtiyar, zail lem’a gibi bir şuur, çabuk söner şu’le gibi bir hayat, çabuk geçer dakika gibi bir ömür ile, o hadsiz a’dâya ve hâcâta karşı dayanmaya mecbûr oluyor. Halbuki o biçâre zîhayatın sermayesi, binler matlublarından birisine kâfi gelmiyor. Musîbete giriftar olduğu zaman; sağır, kör esbâbtan başka derdine derman beklemiyor,

sırrına mazhar oluyor.

Senin karanlıklı dehan, nev-i beşerin gündüzünü geceye kalbetmiş. Yalnız o sıkıntılı, zulümlü ve zulmetli geceye ısındırmak için; yalancı, muvakkat lâmbalarla tenvir ettin. O lâmbalar sürur ile beşerin yüzüne tebessüm etmiyorlar. Belki beşerin ağlanacak acı hallerindeki eblehâne gülmesine, –o ışıklar– müstehziyane gülüp eğleniyor. Herbir zîhayat senin şâkirdlerin nazarında zâlimlerin hücumuna ma’rûz, miskin birer musîbetzededirler. Dünya bir matemhâne-i umûmîyedir. Dünyadaki sadâlar; ölümlerden, elemlerden gelen vaveylâlardır. Senden tam ders alan şâkirdin, bir fir’avun olur. Fakat en hasis şeye ibâdet eden ve menfaat gördüğü her şeyi, kendine rab telâkki eden bir fir’avun-u zelildir. Hem senin şâkirdin mütemerriddir. Fakat bir lezzeti için nihayet zilleti kabul eden miskin bir mütemerriddir. Hasis bir menfaat için şeytanın ayağını öper derecede alçaklık gösterir. Hem cebbardır. Fakat kalbinde bir nokta-i istinâd bulamadığı için, zâtında gâyet âciz bir cebbar-ı hodfuruştur. O şâkirdin gaye-i himmeti, hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin ve hamiyet ve fedakârlık perdesi altında kendi menfaat-ı nefsini arayan ve hırs ve gururunu teskin etmeye çalışan bir dessastır. Nefsinden başka ciddî olarak hiçbir şeyi sevmiyor. Herşeyi nefsine feda ediyor. Amma Kur’ân’ın hâlis ve tam şâkirdi ise, bir abddir. Fakat âzam-ı mahlûkata karşı da ubûdiyete tenezzül etmez ve Cennet gibi en büyük ve âzam bir menfaati gaye-i ubûdiyet yapmaz bir abd-i azizdir. Hem halim selimdir. Fakat Fâtır-ı Zülcelâlin’den başkasına, izni ve emri olmadan tezellüle tenezzül etmez bir halim-i âlîhimmettir. Hem fakîrdir fakat onun Mâlik-i Kerîmi ona ileride iddihar ettiği mükâfat ile bir fakir-i müstağnidir. Hem zaîftir fakat kudreti nihayetsiz olan Seyyidinin kuvvetine istinâd eden bir zaîf-i kavîdir ki, Kur’ân hakîki bir şâkirdine Cennet-i ebediyeyi dahi gaye-i maksad yaptırmadığı halde;

Səs yoxdur