Lemalar | Ondokuzuncu Lema | 141
(139-147)

Bir zaman Hazret-i Gavs-ı Âzam Şeyh Geylânî’nin (K.S.) terbiyesinde, nazdar ve ihtiyare bir hanımın bir tek evlâdı bulunuyormuş. O muhterem ihtiyâre, gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor. O riyâzattan za’fiyetiyle vâlidesinin şefkatini celbetmiş. Ona acımış. Sonra Hazret-i Gavs’ın yanına şekva için gitmiş. Bakmış ki, Hazret-i Gavs kızartılmış bir tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş: “Ya Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor. Sen tavuk yersin!” Hazret-i Gavs tavuğa demiş: “Kum biiznillah!” O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp, tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mutemed ve mevsûk çok zâtlardan Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı hârikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zâtın bir kerâmeti olarak ma’nevî tevatürle nakledilmiş. Hazret-i Gavs demiş: “Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin.” İşte Hazret-i Gavs’ın bu emrinin ma’nası şudur ki: Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı mîdesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir...

DÖRDÜNCÜ NÜKTE: “İktisad eden, maîşetçe aile belâsını çekmez” meâlinde

Hadîs-i Şerifi sırriyle: İktisad eden, maîşetçe aile zahmet ve meşakkatini çok çekmez. Evet iktisad, kat’i bir sebeb-i bereket ve medâr-ı hüsn-ü maîşet olduğuna o kadar kat’i deliller var ki, hadd ve hesaba gelmez. Ezcümle: Ben kendi şahsımda gördüğüm ve bana hizmet ve arkadaşlık eden zâtların şehadetleriyle diyorum ki: İktisad vâsıtasiyle ba’zan bire on bereket gördüm ve arkadaşlarım gördüler. Hattâ dokuz sene -şimdi otuz sene- evvel benimle beraber Burdur’a nefyedilen reislerden bir kısmı, parasızlıktan zillet ve sefalete düşmemekliğim için, zekâtlarını bana kabul ettirmeğe çok çalıştılar. O zengin reislere dedim: “Gerçi param pek azdır; fakat iktisadım var, kanaata alışmışım. Ben sizden daha zenginim.” Mükerrer ve musırrâne tekliflerini reddettim. Cây-i dikkattir ki: İki sene sonra, bana zekâtlarını teklif edenlerin bir kısmı iktisadsızlık yüzünden borçlandılar. Lillahi’l-hamd onlardan yedi sene sonra, o az para iktisad bereketiyle bana kâfi geldi; benim yüz suyumu döktürmedi, beni halklara arz-ı hacete mecbûr etmedi. Hayatımın bir düstûru olan “nâstan istiğna” mesleğimi bozmadı.

Evet iktisad etmeyen, zillete ve ma’nen dilenciliğe ve sefalete düşmeğe namzeddir. Bu zamanda israfata medâr olacak para, çok pahalıdır. Mukabilinde ba’zan haysiyet, namus rüşvet alınıyor. Ba’zan mukaddesat-ı dîniye mukabil alınıyor, sonra menhus bir para veriliyor. Demek ma’nevî yüz lira zarar ile, maddî yüz paralık bir mal alınır. Eğer iktisad edip hâcât-ı zarûriyeye iktisar ve ihtisar ve hasretse

Səs yoxdur