Lemalar | Yirmiikinci Lema | 171
(168-175)

Fakat nev-i beşerin fıtratı ve sırr-ı hikmeti, müsâvât-ı mutlaka kanununa zıddır. Çünkü Fâtır-ı Hakîm, kemâl-i kudret ve hikmetini göstermek için, az bir şeyden çok mahsûlât aldırır ve bir sahifede çok kitabları yazdırır ve birşey ile çok vazifeleri yaptırdığı gibi, beşer nev’i ile de binler nev’in vazifelerini gördürür.

İşte o sırr-ı azîmdendir ki: Cenâb-ı Hak, insan nev’ini binler nevileri sünbül verecek ve hayvânâtın sâir binler nevileri kadar tabakat gösterecek bir fıtratta yaratmıştır. Sâir hayvânât gibi kuvâlarına, latifelerine, duygularına had konulmamış; serbest bırakıp hadsiz makamatta gezecek isti’dâd verdiğinden, bir nevi iken binler nevi hükmüne geçtiği içindir ki, Arzın halifesi ve kâinatın neticesi ve zîhayatın sultanı hükmüne geçmiştir.

İşte nev-i insanın tenevvüünün en mühim mâyesi ve zenbereği; müsabaka ile, hakîki îmanlı fazilettir. Fazileti kaldırmak, mâhiyet-i beşeriyenin tebdîliyle, aklın söndürülmesiyle, kalbin öldürülmesiyle, ruhun mahvedilmesiyle olabilir. Evet, şu hürriyet perdesi altında müdhiş bir istibdâdı taşıyan şu asrın gaddar yüzüne çarpılmaya lâyık iken; ve halbuki o tokada müstehak olmayan gâyet mühim bir zâtın yanlış olarak yüzüne savrulan kâmilâne şu sözün:

Ne mümkün zulmile, bid’at ile, imha-yı hürriyet;
Çalış idraki kaldır, muktedirsen âdemiyetten.

Sözünün yerine, bu asrın yüzüne çarpmak için ben de derim:

Ne mümkün zulmile, bid’at ile, imha-yı hakîkat;
Çalış kalbi kaldır, muktedirsen âdemiyetten.

Veyahut:

Ne mümkün zulmile, bid’at ile, imha-yı fazilet;
Çalış vicdanı kaldır, muktedirsen âdemiyetten.

Evet îmanlı fazilet, medar-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdâd da olamaz. Tahakküm ve tagallüb etmek, faziletsizliktir. Ve bilhassa ehl-i faziletin en mühim meşrebi, acz ve fakr ve tevazu ile hayat-ı içtimâîye-i beşeriyeye karışmak tarzındadır. “LİLLAHİ’L-HAMD” bu meşreb üstünde hayatımız gitmiş ve gidiyor. Ben kendimde fazilet var diye fahr sûretinde da’va etmiyorum. Fakat ni’met-i İlâhîyyeyi tahdis sûretinde, şükretmek niyetiyle diyorum ki: Cenâb-ı Hak fazl ve keremiyle, ulûm-u îmaniye ve Kur’âniyeye çalışmak ve fehmetmek faziletini ihsan etmiştir. Bu İhsan-ı İlâhîyi bütün hayatımda “LİLLAHİ’L-HAMD” tevfik-i İlâhî ile şu millet-i İslâmiyenin menfaatine, saadetine sarfederek; hiçbir vakit vâsıta-i tahakküm ve tagallüb olmadığı gibi, ekser ehl-i gafletçe matlub olan teveccüh-ü nas ve hüsn-ü kabul-ü halk dahi, mühim bir sırra binâen benim menfûrumdur; onlardan kaçıyorum.

Səs yoxdur