Lemalar | Yirmiüçüncü Lema | 188
(176-194)

İşte bu saat ve kitab misaller i gibi; Sâni-i Zülcelâl, Kadîr-i Külli Şey’,

esbâbı halketmiş; müsebbebâtı da halkediyor. Hikmetiyle, müsebbebâtı esbâba bağlıyor. Kâinatın harekâtının tanzimine dâir kavânin-i âdetullahtan ibâret olan şerîat-ı fıtriye-i kübrâ-yı İlâhîyyenin bir cilvesini ve eşyadaki o cilvesine, yalnız bir âyine ve bir ma’kes olan tabiat-ı eşyayı, iradesiyle tâyin etmiştir. Ve o tabiatın vücûd-u hariciye mazhar olan vechini, kudretiyle îcad etmiş ve eşyayı o tabiat üzerinde halketmiş, birbirine mezcetmiş. Acaba gâyet derecede ma’kûl ve hadsiz bürhanların neticesi olan bu hakîkatın kabulü mü daha kolaydır.. -Acaba vücûb derecesinde lâzım değil midir?- Yoksa camid, şuursuz, mahlûk, masnû, basit olan o sebeb ve tabiat dediğiniz maddelere, herbir şey’in vücûduna lâzım hadsiz cihâzât ve alâtı verip hakîmane, basîrane olan işleri kendi kendilerine yaptırmak mı daha kolaydır? Acaba imtina derecesinde, imkân haricinde değil midir? Senin, o insafsız aklının insafına havale ediyoruz.

Münkir ve tabiatperest diyor ki: Mâdem beni insafa da’vet ediyorsun. Ben de diyorum ki; şimdiye kadar yanlış gittiğimiz yol, hem yüz derece muhal, hem gâyet zararlı ve nihayet derecede çirkin bir meslek olduğunu i’tirâf ediyorum. Sabık tahkikatınızdan zerre mikdar şuuru bulunan anlayacak ki; esbâba, tabiata îcad vermek mümteni’dir, muhaldir. Ve herşeyi doğrudan doğruya Vâcibü’l-Vücûda vermek; vâcibdir, zarûridir. ELHAMDÜLİLLÂHİ ALEL ÎMAN deyip îman ediyorum.

Yalnız bir şübhem var. Cenâb-ı Hakk’ın Hâlık olduğunu kabul ediyorum; fakat ba’zı cüz’î esbâbın ehemmiyetsiz şeylerde îcada müdahaleleri ve bir parça medh ü sena kazanmaları, Saltanat-ı Rubûbiyetine ne zarar verir? Saltanatına noksaniyet gelir mi?”

Elcevab: Ba’zı risâlelerde gâyet kat’i isbat ettiğimiz gibi; hâkimiyetin şe’ni, müdahaleyi reddetmektir. Hatta en ednâ bir hâkim, bir me’mur; dâire-i hâkimiyetinde oğlunun müdahalesini kabul etmiyor. Hatta hâkimiyetine müdahale tevehhümüyle, ba’zı dindar pâdişâhlar, Halife oldukları halde- ma’sûm evlâdlarını katletmeleri, bu “redd-i müdahale kanunu”nun hâkimiyette ne kadar esaslı hükmettiğini gösteriyor. Bir nahiyede iki müdürden tut, tâ bir memlekette iki pâdişâha kadar, hâkimiyetteki istiklâliyetin iktiza ettiği “men’-i iştirak kanunu” tarih-i beşerde çok acîb herc ü merc ile kuvvetini göstermiş. Acaba âciz ve muavenete muhtaç insanlardaki âmiriyet ve hâkimiyetin bir gölgesi, bu derece müdahaleyi reddetmeyi ve başkasının müdahalesini men’etmeyi ve hâkimiyetinde iştirak kabul etmemeyi ve makamında istiklâliyetini nihayet taassubla muhafazaya çalışmayı gör, sonra hâkimiyet-i mutlaka,

Səs yoxdur