Lemalar | Yirmiüçüncü Lema | 187
(176-194)

Hâşâ.. belki doğrudan doğruya müsebbebi, sebeb ile beraber halkederek, cilve-i esmâsını ve hikmetini göstermek için, bir tertib ve tanzim ile zâhirî bir sebebiyet, bir mukarenet vermekle, eşyadaki zâhirî kusurlara, merhametsizliklere ve noksaniyetlere merci’ olmak için, esbâb ve tabiatı dest-i kudretine perde etmiş; izzetini o sûretle muhafaza etmiş. Acaba bir saatçi, saatin çarklarını yapsın; sonra saati çarklarla tertib edip tanzim etsin, daha mı kolaydır? Yoksa harika bir makineyi, o çarklar içinde yapsın; sonra saatin yapılmasını o makinenin camid ellerine versin, tâ saati yapsın, daha mı kolaydır? Acaba imkân haricinde değil midir? Haydi o insafsız aklınla sen söyle, sen hâkim ol! Veyahud bir kâtib; mürekkeb, kalem, kâğıdı getirdi. Onunla kendi bizzat o kitabı yazsa, daha mı kolaydır? Yoksa o kâğıd, mürekkeb, kalem içinde o kitabdan daha san’atlı, daha zahmetli, yalnız o tek kitaba mahsus olarak bir yazı makinesi îcad etsin; sonra o şuursuz makineye “Haydi sen yaz” desin de kendi karışmasın, daha mı kolaydır? Acaba yüz def’a yazıdan daha müşkil değil midir?

Eğer desen: Evet bir kitabı yazan makinenin îcadı, o kitabdan yüz def’a daha müşkildir. Fakat o makine, aynı kitabın bir çok nüshalarını yazmasına vâsıta olmak cihetiyle, belki bir kolaylık var?

Elcevab: Nakkaş-ı Ezelî, hadsiz kudretiyle nihayetsiz cilve-i Esmâsını her vakit tazelendirmekle, ayrı ayrı şekilde göstermek için, eşyadaki teşahhusları ve husûsi sîmâları öyle bir sûrette halketmiştir ki; hiçbir Mektub-u Samedanî ve hiçbir Kitab-ı Rabbânî, diğer kitabların aynı aynına olamıyor. Alâküllihal, ayrı ma’naları ifade etmek için, ayrı bir sîmâsı bulunacak. Eğer gözün varsa, insanın sîmâsına bak, gör ki; zaman-ı Âdemden şimdiye kadar, belki ebede kadar, bu küçük sîmâda, âza-yı esasîde ittifak ile beraber, herbir sîmâ, umum sîmâlara nisbeten, herbirisine karşı birer alâmet-i fârikası var olduğu kat’iyyen sâbittir. Bunun için herbir sîmâ, ayrı bir kitabdır. Yalnız san’atın tanzimi için ayrı bir yazı takımı ve ayrı bir tertib ve te’lif ister. Ve maddelerini hem getirmek, hem yerleştirmek ve hem de vücûda lâzım olan herşeyi dercetmek için, bütün bütün başka bir tezgâh ister. Haydi, farz-ı muhal olarak tabiata bir matbaa nazariyle baktık. Fakat bir matbaaya ait olan tanzim ve basmak, yâni muayyen intizamını kalıba sokmaktan başka, o tanzimin îcadından, îcadları yüz derece daha müşkül bir zîhayatın cismindeki maddeleri, aktar-ı âlemden mîzan-ı mahsusla ve has bir intizamla îcad etmek ve getirmek ve matbaa eline vermek için, yine o matbaayı îcad eden Kadîr-i Mutlak’ın kudret ve iradesine muhtaçtır. Demek bu matbaalık ihtimali ve farzı, bütün bütün ma’nasız bir hurafedir.

Səs yoxdur