Lemalar | Yirmialtıncı Lema | 265
(222-267)

Risâle-i Nurun hakîkatları İnâyet-i İlâhîyye kerâmetiyle, onları mağlub edip kendini onlara irşadkârâne okutturmuş, o geniş dâireleri bir nevi dershâne yapmış, çok mütereddid ve mütehayyirlerin îmanlarını kurtarmış ve bizim sıkıntılarımızdan yüz derece ziyâde ma’nevî ferah ve faide verdi.Sonra gizli düşmanlar beni zehirlediler ve Nurun şehid kahramanı merhum Hâfız Ali benim bedelime hastahâneye gitti ve benim yerimde berzah âlemine seyahat eyledi, bizi me’yusane ağlattırdı. Ben bu musîbetten evvel Kastamonu’nun dağında bağırarak mükerrer def’a dedim: “Kardeşlerim! Ata et, arslana ot atmayınız.” Yâni: Her risâleyi herkese vermeyiniz; tâ, bize taarruz edilmesin. Yaya gidilse yedi gün uzakta Hâfız Ali (Rahmetullahi Aleyh), ma’nevî telefonuyla işitiyor gibi aynı vakit bana yazıyor ki: “Evet Üstadım, Risâle-i Nur’un bir kerâmetidir ki; ata et, arslana ot atmaz. Belki ata ot, arslana et atar ki, o arslan hocaya İhlâs Risâlesini verdi.” Yedi gün sonra mektubunu aldık, hesab ettik; aynı zamanda, ben dağda bağırırken, o da garîb sözleri mektubunda yazıyormuş.

İşte Nur’un böyle bir ma’nevî kahramanının vefatı ve gizli münâfıkların aleyhimizde desîselerle bizi cezalandırmaya çalışmaları ve benim zehirli hastalığımdan dolayı beni de hastahâneye resmî emirle mecbûr etmek endişesi bizi sıkarken, birden İnâyet-i İlâhîyye imdâda geldi.

Mübârek kardeşlerimin hâlis duâlarıyla zehirin tehlikesi geçmiş ve o merhum şehidin kuvvetli emârelerle, kabrinde Nurlarla meşgul olması ve sual meleklerine Nurlar ile cevab vermesi ve onun bedeline ve onun siste’minde Nurlara çalışacak Denizli Kahramanı Hasan Feyzi Rahmetullahi Aleyh ve arkadaşları perde altında te’sirli bir sûrette hizmetleri ve düşmanlarımızın dahi, mahpusların birden Nurlarla ıslah olmaları cihetinde hapisten çıkmamıza taraftar olması; ve Ashâb-ı Kehf misillü Nur şâkirdleri o sıkıntılı çilehâneyi Ashâb-ı Kehf ve eski zaman ehl-i riyazâtının mağaralarına çevirmesi; ve istirahat-ı kalble Nurların neşrine ve yazmasına sa’yleriyle, inâyet-i Rabbânîyenin imdâdımıza yetiştiğini isbat etti.

Hem kalbime geldi ki: Mâdem İmâm-ı A’zam gibi eâzım-ı Müçtehidîn, hapis çekmiş ve İmâm-ı Ahmed İbn-i Hanbel gibi bir mücâhid-i ekbere, Kur’ânın bir tek mes’elesi için hapiste pekçok azab verilmiş. Ve şekva etmiyerek kemâl-i sabır ile sebat edip o mes’elelerde sükût etmemiş. Ve pek çok imamlar ve allâmeler, sizlerden pekçok ziyâde azab verildiği halde, kemâl-i sabır içinde şükredip sarsılmamışlar. Elbette sizler Kur’ânın müteaddid hakîkatları için pek büyük sevab ve kazanç aldığınız halde, pek az zahmet çektiğinize binler teşekkür etmek borcunuzdur. Evet zulmü beşer içinde bir cilve-i İnâyet-i Rabbânîyeyi kısaca beyân edeceğim:

Səs yoxdur