Lemalar | Yirmisekizinci Lema | 278
(268-283)

Ben bunların okunmasını çok seviyorum. Dayım bize bunları okuyordu. O okurken ben başka bir hâlet kesbediyordum.” diye vâlidesine söylüyor.. ve mektebine avdet ediyor. Bu sayede Elmas, Cevher, Nurlar ele geçmemiş oluyor. Bu kerâmet değil de nedir? Kur’ânî bir mu’cize değil de nedir? Acaba bu fazilet, acaba bu lezzet, acaba bu Elmas, Cevher, hangi te’lifatta vardır ki, bu Elmas, Cevher, Nurlar, şimdiye kadar hangi zâtın ağzından dökülmüştür. Ben de; hapis değil, bu Elmas, Cevher, Nurlar için her an, her dakika, her fedakârlığı memnuniyetle kabul ederim. Benden sonra bu Elmas, Cevher, Nurlar yoluna evlâdım Emin de bütün hayatını sarfetmeye hazırdır.

İşte bu Elmas, Cevher, Nur’un ikinci kerâmetini isbat ile, üç yaşından sekiz yaşına kadar akrabalarım ve evlâdım, bu Elmas, Cevher, Nurlar için fedakârane ve bu yolda hayatlarını hiç düşünmeden feda edeceklerini isbat ederim. Çünkü, bu Elmas, Cevher, Nur’u okurken hepsi başıma toplandı. Onarı sevdim ve birer çay verdim; bu Elmas, Cevher, Nur’u okumağa devam ettim. Hepsi birden “Bu nedir? Bu yazı nasıl yazıdır?” sordular. Ben de dedim: “Bu Elmas, Cevher, Nur’dur!” diye bunlara okumağa başladım. Onuncu Söz’ü okurken saatler geçmiş. Çocuklar merakından, anlayamadıkları zaman hemen bendenize soruyorlardı. Ben de bu Elmas, Cevher, Nur’u onların anlayabileceği şekilde îzah ederken çocukların renkleri, renk renk oluyordu ve güzelleşiyordu. Bendeniz de çocukların yüzüne baktıkça hepsinde ayrı ayrı nurlu Said görüyordum. Suallerinde “Nur hangisi? Cevher hangisi ve Elmas hangisi?” diye sorduklarında; “Evet Nur, bunu okumaktır. Bak sizde bir güzellik meydana geldi.” Onlar da birbirinin yüzüne baktılar tasdik ettiler. “Ya elmas nedir? Bu sözleri yazmaktır.” O zaman, yâni yazdığınız zaman sizin yazılarınız elmas gibi kıymetli olur. Tasdik ettiler. “Ya cevher nedir? İşte o da bu kitabdan aldığınız îmandır.” Hepsi birden şehâdet getirdiler. Bu sohbette üç dört saat geçmiş, bendeniz farkına varmadım.

İşte Elmas, Cevher, Nur budur dedim. Tasdik ettiler. Hepsi birden bana bakıyorlardı ve “Bunu kim yazdı?” diyorlardı.

Âciz Talebeniz


Ş E F İ K


Zekâi’nin Rü’yası

Bu sabah rü’yamda: İstanbul’un Tophâne sahiline benzer saf ve berrak bir deniz kenarındayım. Kuşluk zamanında olduğunu zannettiğim Güneş’in ziyası, o deryâyı azîmin üzerinde hoş parıltılar husûle getiriyor. Ben deryaya müteveccihim.

Səs yoxdur