Lemalar | Otuzuncu Lema | 308
(304-356)
Otuzuncu Lem’anın İkinci Nüktesi

Âyetinin bir nüktesi ve bir İsm-i Â’zam veyahud İsm-i Â’zamın altı nurundan bir nuru olan “ADL” isminin bir cilvesi, Birinci Nükte gibi Eskişehir Hapishânesinde uzaktan uzağa göründü. Onu yakınlaştırmak için yine temsil yoluyla deriz:

Şu kâinat öyle bir saraydır ki, o sarayda mütemadiyen tahrib ve tâmir içinde çalkalanan bir şehir var.. ve o şehirde her vakit harb ve hicret içinde kaynayan bir memleket var.. ve o memlekette her zaman mevt ve hayat içinde yuvarlanan bir âlem var. Halbuki o sarayda, o şehirde, o memlekette, o âlemde o derece hayretengiz bir müvazene, bir mîzan, bir tevzin hümediyor, bilbedahe isbat eder ki: Bu hadsiz mevcûdâtta olan tahavvülât ve vâridat ve masârıf; herbir anda umum kâinatı görür, nazar-ı teftişinden geçirir bir tek zâtın mîzaniyle ölçülür, tartılır. Yoksa balıklardan bir balık bin yumurtacık ile ve nebâtâtdan haşhaş gibi bir çiçek yirmi bin tohum ile ve sel gibi akan unsurların, inkılâbların hücumuyla şiddetle müvazeneyi bozmaya çalışan ve istilâ etmek isteyen esbâb başıboş olsalardı veyahud maksadsız serseri tesadüf ve mîzansız kör kuvvete ve şuursuz zulmetli tabiata havale edilseydi, o müvazene-i eşya ve müvazene-i kâinat öyle bozulacaktı ki; bir senede, belki bir günde herc ü merc olurdu. Yâni: Deniz karmakarışık şeylerle dolacaktı, taaffün edecekti; hava, gazât-ı muzırra ile zehirlenecekti; zemîn ise bir mezbele, bir mezbaha, bir bataklığa dönecekti. Dünya boğulacaktı…

İşte cesed-i hayvanînin hüceyratından ve kandaki küreyvat-ı hamrâ ve beyzâdan ve zerrâtın tahavvülâtından ve cihâzât-ı bedeniyenin tenasübünden tut, tâ denizlerin vâridat ve masarıfına.. tâ zemîn altındaki çeşmelerin gelir ve sarfiyatlarına.. tâ hayvânât ve nebâtâtın tevellüdat ve vefiyatlarına.. tâ güz ve baharın tahribat ve tâmiratlarına.. tâ unsurların ve yıldızların hidemat ve harekâtlarına.. tâ mevt ve hayatın, ziyâ ve zulmetin ve hararet ve bürûdetin değişmelerine ve döğüşmelerine ve çarpışmalarına kadar o derece hassas bir mîzan ile ve o kadar ince bir ölçü ile tanzim edilir ve tartılır ki, akl-ı beşer hiçbir yerde hakîki olarak hiçbir israf, hiçbir abes görmediği gibi; hikmet-i insaniye dahi, herşeyde en mükemmel bir intizam, en güzel bir mevzûniyet görüyor ve gösteriyor.

Səs yoxdur