Muhakemat | Üçüncü Makale | 105
(90-137)

Tenvir: Kâinattaki teşabühü âsâr ve etrafı birbiriyle muanaka ve el ele tutmuş birbirine arz-ı intizam ve birbirinin sualine karşı cevab-ı savab ve birbirinin nidayı ihtiyacına lebbeyk cevabı vermek ve bir nokta-i vâhideye temâşâ etmek ve bir mihver-i nizam üzerinde deveran etmek cihetiyle Sâni’in tevhidine telvih, belki Hâkim-i Ezel’in vahdaniyetine tasrih ediyor. Evet, bir makinenin sânii ve muhterii bir olur.


Kitab-ı âlemin evrakıdır eb’ad-ı nâmahdud
Sutur-u kâinat-ı dehrdir a’sar-ı nâma’dud
Basılmış destgâh-ı levh-i mahfûz-u hakîkatta
Mücessem lafz-ı ma’nidardır âlemde her mevcûd.

Hoca Tahsin’in nâma’dud ve nâmahduddan muradı nisbîdir. Hakîki lâyetenahîlik değildir.

İşâret: Sâni-i Zülcelâl ne kadar evsâf-ı kemâliye varsa, onlarla muttasıftır. Zîra mukarrerdir ki: Masnu’da olan feyz-i kemâl, Sâni’in kemâlinden iktibas edilmiş bir zıll-i zalilidir. Demek kâinatta ne kadar hüsün ve cemâl ve kemâl varsa, umumundan lâyuhadd derecede yüksek tabakada evsâf-ı cemâliye ve kemâliye ile Sâni’ muttasıftır. Evet ihsân servetin, îcad vücûdun, îcab vücubun, tahsin hüsnün fer’idir ve delilidir. Hem de Sâni-i Zülcelâl, cemi’ nekaisten münezzehtir. Maddiyatın mahiyatının isti’dâdsızlığından neş’et eden nekaisten müberradır. Kâinatın mahiyat-ı mümkinesinden neş’et eden evsâf ve levazımatından mukaddestir.


Səs yoxdur