Muhakemat | Üçüncü Makale | 108
(90-137)

Eğer desen: Bu icmaldeki ma’nayı anlamadım, tafsil et...

Derim: İşte dinle, görüyorsun ki; maddiye ve ma’nevîye olan nev’-i beşerdeki nizamatın, hem de hasiyet-i aklın kuvvetiyle taht-ı tasarrufuna alınan çok enva’ın ahvâline verildiği intizamatın merkezi ve madeni hükmünde olan nübüvvet-i mutlakanın bürhanı, insanın hayvaniyetten üç noktada olan terakkisidir:

Birincisi: “Fikrin evveli amelin âhiri, amelin evveli fikrin âhiri” olan kâidesinin zımnındaki sırr-ı acibdir. Şöyle: Nûr-u nazar ile ilel-i müterettibe-i müteselsilenin meyanında olan terettübü keşfederek umum kemâlât-ı insaniyenin tohumu hükmünde olan mürekkebatı, besaite tahlil ve irca’ etmekle hasıl olan kabiliyet-i ilim ve terkib dedikleri kavânin-i cariyeyi isti’mal edip, san’atıyla tabiatı muhakât olan kabiliyet-i san’attan nazarının kusurunu ve evhamın müzahameti ve sevk-i insaniyetin adem-i kifayeti cihetiyle bir mürşid-i nebiye ihtiyaç gösteriyor; tâ, âlemdeki nizam-ı ekmelin müvazenesi muhafaza olunsun.

İkincisi: Gayr-ı mütenahî olan beşerin isti’dâdı, gayr-ı mahsur olan âmâl ve müyulatı ve gayr-ı mazbut olan tasavvurat ve efkârı, gayr-ı mahdud olan kuvve-i şeheviye ve gazabiyesidir...

İşâret: Bir adama milyonlarca sene ömür ile bütün lezaiz-i dünyeviye ve her cihetten tasallut-u tâm verildiği halde.. isti’dâdındaki lâ-yetenahîliğin hükmünce bir “âh.. âh.. leyte”yi çekecektir. Güya o adem-i rıza ile remz ve işâret ediyor ki: İnsan ebede namzeddir ve saâdet-i ebediye için halk olunmuştur. Tâ gayr-ı mütenahî bir zamanda, gayr-ı mahdud ve geniş bir âlemde, gayr-ı mahsur olan isti’dâdatını bilfiile çıkarabilsin.

Tenbih: Adem-i abesiyet ve hakâik-i eşyanın sübutiyetleri îma ediyor ki: Bu dar ve mahsur ve herbir lezzetinde çok a’razın müzahametiyle keşmekeş ve tehasüdden hâlî olmayan şu dünyayı deniye içinde kemâlât-ı insaniye yerleşmez.

Səs yoxdur