Muhakemat | Üçüncü Makale | 93
(90-137)

Eğer çendan dimağ ta’til-i eşgal etse de, vicdan edemez. İki vazife-i mühimme ile meşguldür. Şöyle ki: Vicdana müracaat olunsa, kalb bedenin aktarına neşr-i hayat ettiği gibi.. kalb gibi kalbdeki ukde-i hayatiye olan marifet-i Sâni’ dahi; cesed gibi isti’dâdat-ı gayr-ı mahdude-i insaniye ile mütenasib olan âmâl ve müyulü müteşaibeye neşr-i hayat eder; lezzeti içine atar ve kıymet verir ve bast ve temdid eder. İşte nokta-i istimdâd...

Hem de bununla beraber kavga ve müzahametin meydanı olan dağdağa-i hayata peyderpey hücum gösteren âlemin binler musîbet ve mezahimlere karşı yegâne nokta-i istinâd marifet-i Sâni’dir...

Evet, herşeyi hikmet ve intizamla gören Sâni-i Hakîm’e i’tikâd etmezse ve alelamyâ tesâdüfe havale ederse ve o beliyyata karşı elindeki kudretin adem-i kifayetini düşünse; tevahhuş ve dehşet ve telaş ve havftan mürekkeb bir hâlet-i Cehennemnümun ve ciğerşikâfta kaldığından eşref ve ahsen-i mahlûk olan insan, herşeyden daha perîşan olduğundan nizam-ı kâmil-i kâinatın hakîkatına muhalif oluyor. İşte nokta-i istinâd... Evet melce’ yalnız marifet-i Sâni’dir.

Demek şu iki nokta ile bu derece nizam-ı âlemde hükümfermalık, hakîkat-ı nefsü’lemriyenin hassa-i münhasırası olduğu için, her vicdanda iki pencere olan şu iki noktadan vücûd-u Sâni’ tecelli ediyor. Akıl görmezse de fıtrat görüyor... Vicdan nezzardır, kalb penceresidir.

Tenbih: Arş-ı kemâlât olan marifet-i Sâni’in mi’raclarının usûlü dörttür:

Birincisi: Tasfiye ve işraka müesses olan muhakkikîn-i sofiyenin minhacıdır.

İkincisi: İmkân ve hudûsa mebni olan mütekellimînin tarîkidir. Bu iki asıl, filvaki’ Kur’ân’dan teşa’ub etmişlerdir. Lâkin fikr-i beşer başka sûrete ifrağ ettiği için, tavîlüz zeyl ve müşkilleşmiştir.

Üçüncüsü: Hükemanın mesleğidir. Üçü de taarruz-u evhamdan masun değildirler...

Səs yoxdur