Şualar | İkinci Şuâ | 36
(5-43)

Ve İsm-i Âhir’le işâret edildiği gibi: Herbir ağacın neticesi ve meyvesi öyle bir tarifenâmedir ki, o ağacın eşkâlini ve ahvalini ve evsafını ve öyle bir beyânnâmedir ki, onun vazifelerini ve menfaatlerini ve hassalarını ve öyle bir fezlekedir ki, o ağacın emsâlini ve ensalini ve nesl-i âtisini o meyvenin kalbinde bulunan çekirdekler ile beyân ediyor, ders veriyor.

Ve İsm-i Zâhir’le işâret edildiği gibi: Her ağacın giydiği sûret ve şekil öyle musanna ve münakkaş bir hulledir, bir libastır ki, o ağacın dal ve budak ve âza ve eczasiyle tam kametine göre biçilmiş, kesilmiş, süslendirilmiş. Ve öyle hassas ve mîzanlı ve ma’nidardır ki, o ağacı bir kitab, bir mektub, bir kaside sûretine çevirmiştir.

Ve İsm-i Bâtın ile işâret edildiği gibi: Her ağacın içinde işleyen tezgâh, öyle bir fabrikadır ki, o ağacın bütün ecza ve âzasını teşkil ve tedvir ve tedbirini gâyet hassas mîzanla ölçtüğü gibi, bütün ayrı ayrı âzalarına lâzım olan maddeleri ve rızıkları, gâyet mükemmel bir intizam altında sevk ve taksim ve tevzi ile beraber akılları hayret içinde bırakan şimşek çakmak gibi bir sür’at ve saati kurmak gibi bir sühûlet ve bir orduya arş demek gibi bir birlik ve beraberlik ile o hârika fabrika işliyor.

Elhasıl: Herbir ağacın evveli, öyle bir sandukça ve proğram.. ve âhiri, öyle bir tarifename ve nümûne.. ve zâhiri, öyle bir musanna hulle ve bir münakkaş libas.. ve bâtını, öyle bir fabrika ve tezgâhtır ki, bu dört cihet öyle birbirine bakıyorlar ve dördün mecmuundan öyle bir sikke-i âzam, belki bir ism-i âzam tezahür eder ki, bilbedahe bütün kâinatı idare eden bir Sâni’-i Vâhid-i Ehad’den başkası o işleri yapamaz. Ve ağaç gibi her zîhayatın evveli, âhiri, zâhiri, bâtını birer sikke-i tevhid, birer hâtem-i vahdet, birer mühr-ü ehadiyet, birer turra-i vahdaniyet taşıyor.

Səs yoxdur