Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım - İlk Hayatı | 60
(30-149)

İstanbul Hahambaşısı Yahudi Karasso ile Bediüzzaman arasında Selânik’te cereyan eden bir konuşma sırasında, Karasso konuşmayı yarıda bırakarak dışarıya fırlamış ve arkadaşlarına: “Eğer yanında biraz daha kalsaydım, az kalsın beni de Müslüman edecek idi” diyerek mağlûbiyetini hayret ve telâşla izhar etmiştir. Karasso ki, Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak için sinsi ve tertipli bir şekilde çalışan gizli bir teşkilâta mensup olup, ortada fevkalâde bir rol oynuyordu. Karasso’nun Bediüzzaman’ı ziyaret etmekten maksadı, onu kendi fikrine çevirmek ve meş’um gayesine âlet etmek idi. Fakat heyhat!...

* * *

Nihayet menhûs Otuz Bir Mart hâdisesi meydana gelir. Şeriât isteyen ve o hâdisede ismi karışan on beş kadar hoca idam edilir. Bediüzzaman, onlar mahkeme binasının bahçesinde asılı durdukları ve kendisi de pencereden onları gördüğü bir halde muhakeme olunur. Mahkeme reisi Hurşid Paşa sorar:

− Sen de Şeriât istemişsin?...

Bediüzzaman cevap verir:

− Şeriâtın bir hakîkatına, bin rûhum olsa feda etmeye hazırım. Zîra Şeriât, sebeb-i saadet ve adâlet-i mahz ve fazilettir. Fakat, ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!

Bediüzzaman’ın Dîvan-ı harbdeki bu kahramanca müdafaası, o zaman iki def’a tabedilip neşredilmiştir. O dehşetli mahkemeden idamını beklerken beraat etmiş ve mahkemeye teşekkür etmeyerek, yolda Bayezid’den tâ Sultanahmet’e kadar arkasında kalabalık bir halk kütlesi mevcut olduğu halde: “Zalimler için yaşasın Cehennem! Zalimler için yaşasın Cehennem!” nidalariyle ilerlemiştir.

Dîvan-ı Harbdeki müdafaasının bir kısmı bu tarihçe-i hayatta yazılmıştır. Tâ ki Otuz Bir Mart hâdisesinin içyüzü ve Bediüzzaman’ın kahramanca müdafaası bir derece anlaşılabilsin.

* * *
Səs yoxdur