Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım - İlk Hayatı | 97
(30-149)

.........................................................................................

Dördüncü Kelime: Bütün hayatımda hayat-ı içtimâîye-i beşeriyeden kat’i bildiğim ve tahkikatların bana verdiği netice şudur ki: Muhabbete en lâyık şey, muhabbettir; ve husûmete en lâyık sıfat husûmettir. Yâni hayat-ı içtimâîye-i beşeriyeyi te’min eden ve saadete sevkeden muhabbet ve sevmek sıfatı, en ziyâde sevilmeye ve muhabbete lâyıkdır; ve hayat-ı içtimâîye-i beşeriyeyi zir ü zeber eden düşmanlık ve adavet, herşeyden ziyâde nefrete ve adavete ve ondan çekilmeye müstehak ve çirkin ve muzır bir sıfattır.

Beşinci Kelime: Meşveret-i şer’iyyeden aldığım ders budur: Şu zamanda bir adamın bir günahı, bir kalmıyor. Ba’zan büyür, sirâyet eder, yüz olur. Bir tek hasene, ba’zan bir kalmıyor, belki ba’zan binler dereceye terakki ediyor. Bunun sırr-ı hikmeti şudur:

Hürriyet-i şer’iyye ile meşveret-i meşrûa, hakîki milliyetimizin hâkimiyetini gösterdi. Hakîki milliyetimizin esası, rûhu ise, İslâmiyetdir. Ve Hilâfet-i Osmaniye ve Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı îtibariyle o İslâmiyet milliyetinin sadefi, kal’ası hükmündedir. Arab-Türk hakîki iki kardeş, o kal’a-i kudsiyenin nöbetdarlarıdır.

İşte bu kudsî milliyetin rabıtasıyle, umum ehl-i İslâm bir tek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin efrâdı gibi İslâm tâifeleri de birbirine uhuvvet-i İslâmiye ile murtabıt, alâkadar olur. Birbirine ma’nen (lüzum olsa maddeten) yardım eder. Güya bütün İslâm tâifeleri, bir silsile-i nurânîye ile birbirine bağlıdır. Nasılki bir aşiretin bir ferdi bir cinayet işlese, o aşiretin bütün efrâdı, o aşiretin düşmanı olan başka aşiretin nazarında bütün efrâdı müttehem olur. Güya her bir ferd, o cinayeti işlemiş gibi o düşman aşiret onlara düşman olur. O tek cinayet, binler cinayet hükmüne geçer. Eğer o aşiretin bir ferdi, o aşiretin mâhiyetine temas eden medâr-ı iftihar bir iyilik yapsa; o aşiretin bütün efrâdı onunla iftihar eder. Güya herbir adam aşirette o iyiliği yapmış gibi iftihar eder.

İşte bu mezkûr hakîkat içindir ki; bu zamanda, husûsan kırk elli sene sonra; seyyie, fenalık, işliyenin üstünde kalmaz; belki, milyonlar nüfus-u İslâmiyenin hukûkuna tecavüz olur. Kırk elli sene sonra çok misalleri görülecek.

Səs yoxdur