Tarihçe-i Hayat | İkinci Kısım - Barla Hayatı | 156
(150-214)

Evet, dünya ilim ve irfan sahasına Türkiye’den bir güneş doğmuştur. Bu yeni doğan güneş, bin üç yüz yıl evvel âlem-i beşeriyete doğmuş olan güneşin bir in’ikâsıdır ve o ma’nevî güneşin her asırda parlayan lem’alarından birisidir ve beklenilen son mucize-i ma’nevîsidir! Yalnız ma’nevîyat sahasında değil, zahiren ve maddeten dahi te’sirini göstermiştir.

Evet; Risâle-i Nur, bütün dünya milletlerinin hayatlarını muhafaza ve müdafaa için sarıldıkları ve güvendikleri atom ve emsâli bomba ve silâhlarının fevkinde muazzam bir te’sire sâhibdir! Bunun böyle olduğunu, bir parça ilim ve basiret nazariyle Nur Risâlelerine bakanlar ve Risâle-i Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursî’nin otuz senedenberi Anadoludaki hizmet-i îmaniyelerine dikkat edenler görür, anlar ve tasdik ederler. Hakîkata nüfuz eden zatlar için Risâle-i Nurun tulûundan bu güne kadar geçen zaman içerisindeki yapılan hizmetin neticeleri, nihayet derecede muhteşem ve muazzamdır, milyarlar takdir ve tebrike lâyıkdır!

Evet; Risâle-i Nur, îman-ı tahkikîyi bu vatanda neşretmekle îmanı kuvvetlendirip, bu memleketteki dinsizlik ve îmansızlık, dalâlet ve sefahete karşı mukabele ve müsbet bir tarzda mücadele ederek bunları mağlûb etmiştir. Büyük ve küllî ve umûmî mücahede-i diniyesinde muzaffer olmuştur. Taife-i mücahidîn olan Nur Talebeleri; a’zamî sadakat ve ittihaddan neş’et eden azîm, ma’nevî, makbûl bir sır ile rahmet-i İlâhîyyenin celbine ve teveccühüne vesile olmuştur. Bu ihlâslı taife-i mücahidîn; küçük bir çekirdek gibi dar bir dâirede iken, o çekirdekte âlemi istilâ edecek bir şecere-i Tûbanın mahiyeti bulunduğu misillü, On dördüncü Asr-ı Muhammedîde (Aleyhissalâtü Vesselâm) Kur’ândan çıkan Risâle-i Nurun Anadoluda tulû ve intişar etmesiyle, neticede neşv ü nema ederek Âlem-i İslâm ve insaniyete kadar genişlemiş ve daha da genişliyecektir!

İşte; Risâle-i Nur, hem fevkalâde ihlâsı ve hem yalnız tevhid ve îman akidelerinin hizmetini esas meslek ittihaz ederek bir kudsiyet kazanması ve mahiyetinde bütün hakâik-ı Kur’âniye ve İslâmiye mevcûd bulunarak her tarafı kaplıyacak bir nur-u hakîkat olması dolayısiyle, rahmet-i İlâhîyye cânibinde bu millet-i İslâmiyeyi, maddî-ma’nevî felâket ve helâket tehlikelerinden, bir sedd-i Kur’ânî ve nûr-u îmanî olarak muhafazaya vesile olmuştur.

Səs yoxdur