Tarihçe-i Hayat | İkinci Kısım - Barla Hayatı | 159
(150-214)

Evet; dinsizliğin hükümferma olduğu o dehşetli devirde, ehl-i din, terzil edilmeye çalışılıyordu. Hatta Kur’ânı dahi tamamen kaldırmak ve Rusyadaki gibi dinî akideleri tamamen imha etmek düşünülmüş; fakat millet-i İslâmiyece bir aksülameli netice verebilmesi ihtimali ileri sürülünce bundan vazgeçilmiş, yalnız şu karar alınmışdı: “Mekteblerde yaptıracağımız yeni öğretim usulleriyle yetişecek gençlik, Kur’ânı ortadan kaldıracak ve bu sûretle milletin İslâmiyetle olan alâkası kesilecek!” Bütün bu dehşet-engiz plânları çeviren o müthiş fitnenin menbaları, şimdiki dinî inkişafın muarızı ve düşmanları olan haricî dinsiz cereyanların reisleri ve adamları idi. Evet; Türk milleti içerisinde meydana getirilen o dehşetli hadisatın iç yüzünü, tafsilâtını, istikbalin hakîkat-perest tarihçilerine, ve bunları, şimdi demokrat idaredeki serbestiyetle bir derece neşretmekte olan İslâm-Türk muharrirlerine havâle ediyoruz. Bizim vazîfemiz, yalnız ve yalnız hakâik-ı îmaniye ve Kur’âniye ile meşgul olmakdır. Biz yalnız ve yalnız îman ve İslâmiyet cereyanındayız.

Evet; o dalâlet ve zındıkanın en azgın devirlerinde Bediüzzaman Said Nursî, dâimî nezaret ve tarassut altında ve böyle müdhiş ve pek çok ağır şerait içerisinde idi. Nemrudların, Firavunların, Şeddadların ve Yezidlerin yapamadığı zulümlerin envaı Bediüzzamana yapılıyordu. Ve yirmi beş sene böyle devam etti. O zaman Âlem-i İslâm, maddeten fakirdi ve müstevlilerin esaretinde bulunuyordu. Bütün gizli fesad ve dinsizlik komiteleri, hem Türkiye’de, hem Âlem-i İslâmda müdhiş faaliyetler yapıyor ve tarafdarları onları destekliyor ve hepsi de İslâmiyet aleyhinde ittifak ediyorlardı.

İşte; Risâle-i Nur, Asr-ı Saadette, İslâmın cihanı fetih anahtarları hükmünde olan Bedir, Uhud muharebelerinin ehemmiyeti nev’inden bir kıymeti ihtiva eden bir zamanın mahsulüdür ki; vesile olduğu hizmet-i îmaniye ve ifasında bulunduğu ma’nevî cihad-ı diniye, tarihde Asr-ı Saadetten maada hiçbir zamanda görülmemiş bir azamettedir. Eli kolu bağlı hükmünde olan Bediüzzaman Said Nursî, öyle dehşetli bir esarette, nefiy ve inzivada te’lif ve neşrettiği yüz otuz parça Risâle-i Nur eserleriyle, belîğ bir hatib olarak Anadolu mescidinde ve Âlem-i İslâm câmiinde konuşuyor, ehl-i İslâma Kur’ândan aldığı dersini tekrar ediyor; güya Bediüzzaman Said Nursî, On Dördüncü Asr-ı Muhammedînin ve Yirminci Asr-ı Milâdînin minaresinin tepesinde durup,

Səs yoxdur