Tarihçe-i Hayat | İkinci Kısım - Barla Hayatı | 166
(150-214)

son asırların dalâlet tâğutlarının şahs-ı ma’nevîsinden ibaret olan ehl-i küfür, ehl-i sefahet ve ehl-i dalâlet cereyanlarının bu vatanı istilâsına sed çekecek, istikbal nesillerinin ebedî kurtuluş ve saadetini te’mine medâr olacaktır.

İşte; o, tarihin en muazzam bir hadisesinin mebdeini izn-i İlâhî ve tasarruf-u Rabbânî ile hazırladığı için böyle çok mukaddes bir ma’nayı havi dâvanın hâmili bulunduğu itibariyle dünyanın en mes’udu, zamanın en bahtiyarı idi. Giyinişinde, gayesinde, idealinde zerre kadar değişiklik ve tezelzül olmamıştı. Bilâkis hâl-i âlemin i’tikadlarını düzeltecek, zulmeti izale edecek bir meş’ale-i hidayeti hâmil idi. Vazîfesi ve hizmeti, bütün insanların iki cihana âid saadet ve refahını tazammun ettiği için bir cehd ve azim içinde bulunuyordu.

* * *

Üstadın Barla’daki ikametgâhı, iki odadan ibaret bir evdir. Esasen, müstakil bir evi ve yeryüzünde taht-ı tasarruf ve temellükünde bir karış yeri dahi yoktur. Barla’da sekiz sene müddetle ikamet ettiği ev, üç yüz elli milyon ehl-i İslâmın merkezi hükmünde ilk dershane-i Nuriyyesidir. Bu dershane-i Nuriyyenin altında, dâimî akan bir çeşme vardır. Ve önünde, dershane-i Nuriyyeye bitişik çok kalın ve üç sütun halinde semaya yükselen gâyet muhteşem bir çınar ağacı vardır. Çınar ağacının dalları arasında bir kulübecik yapılmıştır. Burası, Hazret-i Üstadın bahar ve yaz mevsimlerindeki istirahatı ve vazîfe-i tefekküriye ve ubudiyeti için en münasip bir menzildir. Üstadın sıddık hizmetkârları, talebeleri ve Barla ahalisi diyorlar ki: “Üstadı, geceleri, dershane-i Nuriyenin önündeki bir şecere-i mübâreke olan çınar ağacının dalları arasında bulunan kulübecikde, sabahlara kadar tesbihat ile, ezkâr ile terennüm eder görürdük. Hele bahar ve yaz mevsimlerinde bu muhteşem ağacın binlerce dalları arasında şevk ve cezbe içinde uçuşan kuşlar arasında üstadın böyle sabahlara kadar çalışmasını görürdük de; ne zaman uyur, ne zaman kalkar! bilemezdik.”

Üstad çok hasta olur, çok vakitleri de hastalık ve sıkıntı ile geçerdi. Pek az yer o da bir parça çorba gibi mahdud bir şeydi. Geceleri, Kur’ân-ı Kerîmden vird edindiği sûreleri ve Resul-ü Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın münacât-ı meşhûresi olan “Cevşen-ül-Kebîr” nâmındaki münacâtını

Səs yoxdur