Tarihçe-i Hayat | İkinci Kısım - Barla Hayatı | 198
(150-214)

İşte ey kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur’ânda arkadaşlarım! Bir kal’ayı fetheden bir bölüğün çavuşuna bütün şerefi ve bütün ganimeti vermek nasıl zulümdür, bir hatâdır; öyle de: Şahs-ı ma’nevînizin kuvvetiyle ve kalemleriniz ile hâsıl olan fütuhattaki inâyâtı benim gibi bir biçâreye veremezsiniz!... Elbette böyle mübârek bir cemâatte, tevâfukat-ı gaybiyyeden daha ziyâde kuvvetli bir işâret-i gaybiyye var ve ben görüyorum; fakat herkese ve umuma gösteremiyorum.

Üçüncü İşâret: Risâle-i Nur eczaları, bütün mühim hakâik-ı îmaniyye ve Kur’âniyyeyi hatta en muannide karşı dahi parlak bir sûrette isbatı, çok kuvvetli bir işâret-i gaybiyye ve bir inâyet-i İlâhîyyedir. Çünkü: Hakâik-ı îmaniyye ve Kur’âniyye içinde öyleleri var ki, en büyük bir dâhî telâkki edilen İbn-i Sîna, fehminde aczini îtiraf etmiş, “Akıl buna yol bulamaz...” demiş. Onuncu Söz Risâlesi, o zâtın dehasiyle yetişemediği hakâikı avamlara da, çocuklara da bildiriyor.

Hem meselâ: Sırr-ı Kader ve cüz-ü ihtiyarînin halli için, koca Sa’d-ı Teftazanî gibi bir allâme, kırk elli sahifede -meşhur Mukaddemat-ı İsnâ Aşer nâmiyle “Telvih” nâm kitabında- ancak hallettiği ve ancak havassa bildirdiği aynı mesâil, Kadere dâir olan Yirmi Altıncı Sözde, İkinci Mebhasın iki sahifesinde tamamıyla, hem herkese bildirecek bir tarzda beyânı, eser-i inâyet olmazsa nedir?

Hem bütün ukûlü hayrette bırakan ve hiçbir felsefenin eliyle keşfedilemiyen ve sırr-ı hilkat-i âlem ve tılsım-ı kâinat denilen ve Kur’ân-ı Azîmüşşanın i’caziyle keşfedilen o tılsım-ı müşkil-küşâ ve o muammayı hayret-nüma, Yirmi Dördüncü Mektub ve Yirmi Dokuzuncu Sözün âhirindeki remizli nüktede ve Otuzuncu Söz’ün tahavvülât-ı zerrâtın altı adet hikmetinde keşfedilmiştir. Kâinattaki faaliyet-i hayret-nümânın tıslımını ve hilkat-i kâinatın ve âkıbetinin muammasını ve tahavvülât-ı zerrattaki harekâtın sırr-ı hikmetini keşf ve beyân etmişlerdir; meydandadır, bakılabilir.

Səs yoxdur