Tarihçe-i Hayat | İkinci Kısım - Barla Hayatı | 199
(150-214)

Hem sırr-ı Ehadiyyet ile, şeriksiz Vahdet-i Rubûbiyyeti, hem nihayetsiz kurbiyet-i İlâhîye ile, nihayetsiz bu’diyyetimiz olan hayret-engiz hakîkatları kemâl-i vuzuh ile On Altıncı Söz ve Otuz İkinci Söz beyân ettikleri gibi kudret-i İlâhîyye’ye nisbeten zerrat ve seyyarât müsavi olduğunu ve Haşr-i Âzamda umum zîruhun ihyâsı, bir nefsin ihyâsı kadar o kudrete kolay olduğunu; ve şirkin, hilkat-ı kâinatta müdahalesi imtina’ derecesinde akıldan uzak olduğunu kemâl-i vüzuh ile gösteren Yirminci Mektubdaki


kelimesi beyânında ve üç temsili hâvi onun zeyli, şu azîm sırr-ı vahdeti keşfetmiştir.

Hem hakâik-ı îmaniyye ve Kur’âniyyede öyle bir genişlik var ki, en büyük zekâ-i beşerî ihâta edemediği halde; benim gibi zihni müşevveş, vaziyeti perişan, müracaat edilecek kitab yokken sıkıntılı ve sür’atle yazan bir adamda o hakâikın ekseriyet-i mutlakası dekaikıyla zuhuru; doğrudan doğruya Kur’ân-ı Hakîmin i’caz-ı ma’nevîsinin eseri ve inâyet-i Rabbânîyyenin bir cilvesi ve kuvvetli bir işâret-i gaybiyyedir.

Dördüncü İşâret: Elli, altmış risâleler öyle bir tarzda ihsan edilmiş ki; değil benim gibi az düşünen ve zuhurata tebaiyet eden ve tedkike vakit bulamıyan bir insanın, belki büyük zekâlardan mürekkep bir ehl-i tedkikin sa’y ve gayretiyle yapılmıyan bir tarzda te’lifleri, doğrudan doğruya bir eser-i inâyet olduklarını gösteriyor. Çünkü: Bütün bu risâlelerde bütün derin hakâik, temsilât vasıtasıyla, en âmi ve ümmî olanlara kadar ders veriliyor. Halbuki o hakâikın çoğunu, büyük âlimler, tefhim edilmez deyip; değil avâma, belki havassa da bildiremiyorlar.

İşte en uzak hakîkatları, en yakın bir tarzda, en âmi bir adama ders verecek derecede, benim gibi Türkçesi az, sözleri muğlâk, çoğu anlaşılmaz ve zâhir hakîkatları dahi müşkilleştiriyor diye eskidenberi iştihar bulmuş ve eski eserleri o su’-i iştiharı tasdik etmiş bir şahsın elinde bu hârika teshilât ve suhûlet-i beyân; elbette bilâşüphe bir eser-i inâyettir ve onun hüneri olamaz ve Kur’ân-ı Kerîm’in i’caz-ı ma’nevîsinin bir cilvesidir ve temsilât-ı Kur’âniyyenin bir temessülüdür ve in’ikâsıdır.

Səs yoxdur