Tarihçe-i Hayat | Beşinci Kısım - Denizli Hayatı | 404
(399-452)

Hem, Ankara’da hükümetin riyasetinde bulunan birisine (Mustafa Kemâl’e) söylediğim itirazlara ve ağır sözlere mukabele etmeyip sükût eden ve o öldükten sonra onun yanlışını gösteren bir hakîkat-ı hadîsiyeyi beyândaki fıtrî ve lüzumlu ve küllî ve mahrem tenkidlerim, medâr-ı mes’uliyet yapılmış. Ölmüş ve hükümetten alâkası kesilmiş bir şahsın hâtırı nerede? Ve Hükümetin ve milletin bir hâtırası ve Cenâb-ı Hakk’ın bir tecelli-i hâkimiyeti olan adaletleri, kanunları nerede?

Hem; biz, hükümet-i cumhuriye ve esaslarından en ziyâde kendimize medâr-ı istinâd ve onun ile kendimizi müdafaa ettiğimiz “hürriyet-i vicdan” esası, bizim aleyhimizde medâr-ı mes’uliyet tutulmuş, güya biz hürriyet-i vicdan esasına muarız gidiyoruz!

Hem, medeniyetin seyyiatını ve kusurlarını tenkid etmesinden hatır ve hayâlime gelmiyen bir şeyi, zabıtnamelerde isnad ediyor. Güya ben, radyo (Hâşiye), tayyare ve şimendiferin kullanılmasını kabul etmiyorum, diye terakkiyat-ı hâzıra aleyhinde bulunduğumla mes’ul ediyor.

İşte; bu nümûnelere kıyasen ne kadar hilâf-ı adalet bir muamele olduğunu, inşaallah, insaflı, adaletli olan Denizli müdde-i umûmîsi ve mahkemesi göstererek, o zabıtnamelerin evhamlarına ehemmiyet vermiyecekler.

Hem en acîbi budur ki; başka mahkemenin müdde-i umûmîsi benden sordu: “Mahrem Beşinci Şuâ’da demişsin: (Ordu, dizginini o dehşetli şahsın elinden kurtaracak) Muradın, orduyu hükümete karşı itaatsizliğe sevketmektir.” Ben de dedim: “Maksadım; o kumandan ya ölecek veya tebdil edilecek, ordu onun tahakkümünden kurtulacak demektir. Acaba; hem gâyet mahrem, sekiz senede yalnız iki defa elime geçen ve aynı zamanda kaybedilen, hem ahir zamana ait bir Hadîsin ma’nasını küllî bir sûrette beyân eden, hem aslı eskiden te’lif edilen bir risâle, hem birtek nefer görmediği halde nasıl sebeb-i ittiham olur?” Maatteessüf, o insafsızların o acîb ittihamı iddianameye girmiş.


Hâşiye: Radyo gibi azîm bir ni’met-i İlâhîyyeye karşı azîm bir şükür olmak için, “Radyo, Kur’ân’ı okuyup bütün zemin yüzündeki insanlara dinlettirip küre-i havanın bir hâfız-ı Kur’ân olmasıdır.” demiştim.

Səs yoxdur