muhammet abdulaziz yüksel 1.7.2009
Ey hastalıktan şekva eden biçare adam! Hastalık bazılara ehemmiyetli bir
definedir, gayet kıymetdar bir hediye-i İlahiyedir. Her hasta, kendi hastalığını o neviden tasavvur edebilir. Madem ecel vakti muayyen değil; Cenab-ı Hak, insanı yeis-i mutlak ve gaflet-i mutlaktan kurtarmak için, havf
u reca ortasında ve hem dünya ve hem ahireti muhafaza etmek noktasında tutmak için, hikmetiyle eceli gizlemiş. Madem her vakit ecel gelebilir; eğer insanı gaflet içinde yakalasa, ebedi hayatına çok zarar verebilir. Hastalık gafleti dağıtır, ahireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır. Bazı öyle bir kazancı olur ki; yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazanıyor. Ezcümle, arkadaşlarımızdan -Allah rahmet
etsin- iki genç vardı. Biri İlama'lı Sabri, diğeri İslamköy'lü Vezirzade
Mustafa. Bu iki zat, talebelerim içinde kalemsiz oldukları halde,
samimiyette ve iman hizmetinde en ileri safta olduklarını hayretle
görüyordum. Hikmetini bilmedim. Vefatlarından sonra anladım ki; her ikisinde de ehemmiyetli bir hastalık vardı. O hastalık irşadıyla, sair gafil ve
feraizi terkeden gençlere bedel, en mühim bir takva ve en kıymetdar bir
hizmette ve ahirete nafi' bir vaziyette bulundular. İnşa iki senelik hastalık zahmeti, milyonlar sene hayat-ı ebediyenin saadetine medar oldu.
Ben onların sıhhatı için bazı ettiğim duayı, şimdi anlıyorum dünya
itibariyle beddua olmuş. İnşa o duam, sıhhat-ı uhreviye için kabul
olunmuştur.İşte bu iki zat, benim itikadımca, on senelik bir takva ile elde edilecek bir kazanç kadar bir kar buldular. Eğer ikisi, bir kısım gençler gibi sıhhat ve gençliğine güvenip, gaflet ve sefahete atılsaydılar; ölüm de onları tarassud edip tam günahlarının pislikleri içinde yakalasaydı; o nurlar definesi yerine, kabirlerini akrepler ve yılanlar yuvası yapacaklardı. Üstad Bediüzzaman Said Nursi