Bir yiğit vardı, yaşarken hiç gülmedi,
Yaşadığı asırda bir örneği bulunmaz unvanı vardı,
Cemiyetin imanını kurtarmak için dünyasını harcadı,
Bir yiğit vardı, yaşarken hiç gülmedi.
Harp meydanlarında, esaret zindanlarında,
Memleket hapishanelerinde, mahkemelerde,
Görmediği ceza, çekmediği eza kalmadı,
Bir yiğit vardı, yaşarken hiç gülmedi.
Divanı harplerde cani gibi yargılandı,
Bir serseri gibi diyar diyar sürgüne yollandı,
Zindanlara atıldı, vücuduna defalarca zehir yapıldı,
Bir yiğit vardı, yaşarken hiç gülmedi.
Bir kış mevsimiydi Afyon’da,
Altmış kişilik koğuşta tek başına,
Zemin buz, camlar kırık, sızan kar koğuşta,
Bir yiğit vardı, yaşarken hiç gülmedi.
Bir köşeye yaslanmıştı, bir yiğit ihtiyar,
Abdest alınacak sular donmuş oturacak yer yok,
İnsanların imanını kurtarmaktan başka derdi de yok,
Bir yiğit vardı, yaşarken hiç gülmedi.
Hayatın son demleriydi Isparta’da
Hazreti İbrahim (as) ı gördü rüyasında,
Urfa’ya çağırıyordu çilekeş dostunu,
Bir yiğit vardı, yaşarken hiç gülmedi.
Davete icabet etti, yerleşti Urfa’da İpek Palasa,
O Zat’ın Hakk’a kavuştuğu son nokta
Kadir Gecesi 23 Martta,
Bir yiğit vardı, yaşarken hiç gülmedi.
Arkasından bıraktığı dünya mirası,
Bir çift lastik dört adet sefer tası,
Bir adet çinko tencere, bir küçük çaydanlık,
Bir eski gömlek, bir sarık, bir adet kırık gözlük,
Ve milyonlarca seveni…
Bir yiğit vardı, yaşarken hiç gülmedi.
Bir yiğit vardı, yaşarken hiç gülmedi...
Yazan : Mustafa Caymaz