Mirac ve Şakkı Kamer | Otuzbirinci Söz | 20
(3-95)

o mülhid kalbinden der: "Ben Allah’ı tanımıyorum, Peygamberi bilmiyorum, nasıl Mi’raca inanacağım?"

Biz de deriz ki: Madem şu kâinat ve mevcudat var ve içinde ef’al ve icad var. Hem madem muntazam bir fiil, fâilsiz olmaz. Manidar bir kitab, kâtibsiz olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşsız olmaz. Elbette şu kâinatı dolduran ef’al-i hakîmanenin bir fâili ve yeryüzünün mevsimbemevsim tazelenen hayretfeza nukuşlarının, manidar mektubatının bir kâtibi, bir nakkaşı vardır. Hem madem bir işde iki hâkimin bulunması, o işin intizamını bozuyor. Hem madem sinek kanadından tâ semavat kandiline kadar mükemmel bir intizam var. Öyle ise, o hâkim birdir. (Bir olmazsa) çünki herşeyde san’at ve hikmet o derece acibdir ki; o şeyin sânii, herbir şeye muktedir olacak, herbir işi bilecek bir derecede kadîr-i mutlak olmak lâzım gelir. Öyle ise bir olmazsa, mevcudat adedince ilahların bulunması lâzım gelir. O ilahlar hem birbirine zıd, hem birbirine misil olacaklar ve o halde şu acib intizam bozulmamak, yüzbin defa muhaldir. Hem madem şu mevcudatın tabakatı, bir ordudan bin defa daha muntazam bir emir ile hareket ettiği bilbedahe görünüyor.

Ses Yok