Ene ve Zerre Risalesi | Otuzuncu Söz | 10
(5-54)

O ulûm, nur ve hikmet olarak kalır. Zulmet ve abesiyete inkılab etmez. Vaktaki ene, vazifesini şu suretle îfa etti; vâhid-i kıyasî olan mevhum rububiyetini ve farazî mâlikiyetini terkeder.
der. Hakikî ubudiyetini takınır. Makam-ı "ahsen-i takvim"e çıkar.

Eğer o ene, hikmet-i hilkatini unutup, vazife-i fıtriyesini terkederek kendine mana-yı ismiyle baksa, kendini mâlik itikad etse; o vakit emanete hıyanet eder,
altında dâhil olur. İşte bütün şirkleri ve şerleri ve dalaletleri tevlid eden enaniyetin şu cihetindendir ki; semavat ve arz ve cibal tedehhüş etmişler, farazî bir şirkten korkmuşlar. Evet ene ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken, mahiyeti bilinmezse, tesettür toprağı altında neşvünema bulur; gittikçe kalınlaşır. Vücud-u insanın her tarafına yayılır. Koca bir ejderha gibi, vücud-u insanı bel’ eder. Bütün o insan, bütün letaifiyle âdeta ene olur. Sonra nev’in enaniyeti de bir asabiyet-i nev’iye ve milliye cihetiyle o enaniyete kuvvet verip;

Ses Yok