Miftahul İman | Mukaddeme | 98
(5-99)
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

(Risale-i Nur’dan Sikke-i Tasdik-i Gaybî mecmuasında, ondokuzuncu sahifedeki bir lâhika mektubundan, iman ile kabre girmek hakkında mühim bir mektubdan bir parçadır)

İman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selbedilmeyeceğine ehl-i keşf ve tahkik hükmetmişler. Demişler ki: Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şübheler verip tereddüde düşürebilir. Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letaife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor; öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor. Bu iman-ı tahkikînin vusulüne vesile olan bir yolu, velayet-i kâmile ile keşf ve şuhud ile hakikata yetişmektir. Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhudîdir.

Ses Yok