okunduğu ve dinlendiği zaman ruhlarda nasılki manevî ve derunî bir tesir husule gelir. Zira kelâm Allah kelâmıdır. Bu Kelâmullahtaki ve İslâmiyetteki mananın kudsiyetidir ki; Türkler İslâmiyetle cihangir oldular, kıt’alar, beldeler fethettiler. Bin seneden beri İslâmiyetin bayrakdarlığını yapmaktadırlar. Aynen öyle de, Kur’anın bu asırda yüksek bir tefsiri olan Risale-i Nur’daki bazı bahisleri başlangıçta tamamen anlayamazsanız da onun manevî tesiri ve manevî feyzi, ruh ve kalbinize nüfuz eder; mana âleminizi istilâ eder, kat’iyyen istifadesiz kalmazsınız. Ve kalmıyoruz. Hem insan yalnız akıldan ibaret değildir; kalb, ruh, sır ve vicdan gibi manevî latife ve cihazata da mâliktir. Aklınız her bir mes’ele-i imaniyeyi birinci okuyuşta hakkıyla kavrayamasa da, kalb ve ruh ondan hissesini alır. Risale-i Nur’un bu manevî tesiridir ki, Risale-i Nur’un ilk te’lifi zamanında sekizon Nur talebesi varken, şimdi milyonlar olmuştur; dünya fikir cereyanları içinde en kuvvetli bir iman cereyanı olarak Anadolu’yu istila etmiş. Avrupa, Amerika, Asya kıt’alarına kadar varlığını ve kuvvetini kabul ettirmiş, din düşmanlarını dehşete düşürerek mağlubiyete düçar etmiş, iman ve İslâmiyete hayat ve hareket vermiş,