Zühretunnur | Yirmialtıncı Lema | 133
(77-183)

menzillerde gezmek hükmündedir diye düşünüp, tamamıyla o hirkatli, firkatli, hazîn, elîm, karanlıklı, dehşetli halet-i ruhaniye; sürurlu, neş’eli, lezzetli, nurlu, sevimli, ünsiyetli bir halete inkılab etti. Lisanım ve kalbim, belki lisan-ı hal ile bütün zerrat-ı vücudum "Elhamdülillah" dediler.

İşte o cilve-i rahmetin binden bir cüz’ü şudur ki: Ben o hüzüngâhım olan dereden ve o hüzün-engiz haletten Barla’ya döndüm. Baktım ki, Kuleönlü Mustafa namında bir genç, benden ilm-i hale ait abdest ve namaza dair birkaç mes’eleyi sormak için gelmiş. O vakit misafirleri kabul etmediğim halde, onun ruhundaki ihlas ve ileride Risale-i Nur’a edeceği kıymetdar hizmeti, (Haşiye-1) güya hiss-i kabl-el vuku’ ile ruhum o gencin ruhunda okudu. Onu geriye çevirmedim, kabul ettim. (Haşiye-2) Sonra tebeyyün etti

----------------------------------------------------------

(Haşiye-1): İşte o Mustafa’nın küçük kardeşi olan Küçük Ali kendi güzel, sıhhatlı kalemiyle yedi yüzden ziyade Nur Risalelerini yazmakla tamamıyla bilfiil bir Abdurrahman olduğu gibi, müteaddid Abdurrahman’ları da yetiştirdi.

(Haşiye-2): Elhak, o yalnız kabule değil, belki istikbale lâyık (Haşiye) olduğunu gösterdi.

Ses Yok