ve elemsiz lezzet ve vahşetsiz ünsiyet ve hakikî zevk ve ciddî saadet, iman ve İslâmiyetin hakikatındadır. İkinci Söz’de beyan edildiği gibi: İman, şecere-i tûbâ-i Cennet’in bir çekirdeğini taşıyor. İşte tarîkatın terbiyesiyle, o çekirdek neşvünema bulur, inkişaf eder.
Beşincisi: Tekâlif-i şer’iyedeki hakaik-i latifeyi, tarîkattan ve zikr-i İlahîden gelen bir intibah-ı kalbî vasıtasıyla hissetmek, takdir etmek... O vakit taate, suhre gibi değil, belki iştiyakla itaat edip ubudiyeti îfa eder.
Altıncısı: Hakikî zevke ve ciddî teselliye ve kedersiz lezzete ve vahşetsiz ünsiyete, hakikî medar ve vasıta olan tevekkül makamını ve teslim rütbesini ve rıza derecesini kazanmaktır.
Yedincisi: Sülûk-u tarîkatın en mühim şartı, en ehemmiyetli neticesi olan ihlas vasıtasıyla, şirk-i hafîden ve riya ve tasannu’ gibi rezailden halâs olmak ve tarîkatın mahiyet-i ameliyesi olan tezkiye-i nefs vasıtasıyla, nefs-i emmarenin ve enaniyetin tehlikelerinden kurtulmaktır.
Sekizincisi: Tarîkatta, zikr-i kalbî ile