Hakikat Nurlari | Yirmialtıncı Mektub | 139
(114-143)

kanaatım gelmiş ki: Sözler ve Kur’andan gelen Nurlar; aklıma ders verdiği gibi, kalbime de iman hali telkin ediyor, ruhuma iman zevki veriyor ve hâkeza... Hattâ dünyevî işlerimde; keramet sahibi bir şeyhin bir müridi, nasıl şeyhinden hacatına dair meded ve himmet bekliyor; ben de Kur’an-ı Hakîm’in kerametli esrarından o hacatımı beklerken, ümid etmediğim ve ummadığım bir tarzda bana çok defa hasıl oluyor. Yalnız cüz’iyattan iki küçük misal:

Biri: Onaltıncı Mektub’da izahı ve tafsili geçen; Süleyman isminde bir misafirime, katran ağacı başında koca bir ekmek hârika bir tarzda gösterilmiş. İki gün ikimiz, o hediye-i gaybîden yedik.

İkinci Misal: Gayet küçük ve latif, bugünlerde vaki’ olan mes’eleyi söyleyeceğim. Şöyle ki:

Fecirden evvel hatırıma geldi ki; bir zâtın kalbine vesvese verecek bir tarzda tarafımdan sözler söylenilmişti; keşki dedim onu görseydim, kalbindeki dağdağayı izale etseydim. Aynı dakikada, Nis’e gitmiş bir parça kitabım bana lâzım idi; keşki elime geçseydi dedim. Sabah namazından sonra oturdum; baktım

Ses Yok