nefsine zulmeder; nefsi ise, Cenabı Hakk’ın abdi ve memluküdür hem kâinatın hukuku kemalâtına karşı bir tecavüz, bir zulümdür. Evet nasılki küfür, mevcudata karşı bir tahkirdir; terki ibadet dahi, kâinatın kemalâtını bir inkârdır. Hem hikmeti İlahiyeye karşı bir tecavüz olduğundan, dehşetli tehdide, şiddetli cezaya müstehak olur.
İşte bu istihkakı ve mezkûr hakikatı ifade etmek için, Kur’anı Mu’cizül Beyan mu’cizane bir surette o şiddetli tarzı ifadeyi ihtiyar ederek, tam tamına hakikatı belâgat olan mutabıkı muktezayı hale mutabakat ediyor.
İkinci Sual: Tabiattan vazgeçen ve imana gelen zât diyor ki:
Her mevcud, her cihette, her işinde ve her şeyinde ve her şe’ninde meşieti İlahiyeye ve kudreti Rabbaniyeye tâbi’ olması, çok azîm bir hakikattır. Azameti cihetinde dar zihinlerimize sığışmıyor. Halbuki gözümüzle gördüğümüz bu nihayet derecede mebzuliyet, hem hilkat ve icadı eşyadaki hadsiz sühulet, hem sâbık bürhanlarınızla tahakkuk eden vahdet yolundaki icadı eşyada nihayet derecede kolaylık ve sühulet, hem nassı Kur’an ile beyan edilen